2.2

2.2K 323 344
                                    


⚫⚪⚫ Mark ve Donghyuck ayrı olunca ilham mı gelmiyordur nedir yazamıyorum bir türlü şimdi fark ettim xgsjdh

"Yemeğini ye." Önümde duran ve Mark'ın yaptıklarından sonra pek de iştahımı açmayan yemeğe isteksizce uzandım "Neden beni burada tutuyorsun?"

"Sadece inceleyeceğim." Bu sefer dediğinde ciddi gibi duruyordu "Ne konuda?"

Dünkü konuşmamız aklıma geldiğinde elimde duran çubukları tepsiye bırakıp ona alayla baktım "Hepsi Mark'tan hoşlandığım için mi?"

"Benim oğlumun bu kadar saf olmasına inanamıyorum." Sabır diler gibi tavana doğru baktı "Ne kadar temasa geçtiğinizi bilmiyorum ama avm'deki halinize bakarsak onun sana karşı olan ilgisi duygusal değil."

Onu dinlemediğimi ve umursamadığımı fark etmesi için yemek yemeye başladım "Neden?" dedim hemen, derdinin ne olduğunu tam olarak açıklamıyordu "Beni öpmesinden nasıl böyle bir şeyi çıkardın?'

"Sevgili olmadan önce de defalarca aynı durumda bulunduğunuza eminim Donghyuck." Haklıydı, ondan hoşlanmadan önce de onunla yakınlaşmıştık "Dış görünüşün iyi, safsın ve yaşın ondan küçük bence Mark gibi biri için güzel bir hedefsin."

Sadece gülüp geçerek yemeğimden yemeye devam ettim, söyledikleri beynimi yiyor olabilirdi ama onun bilmesine gerek yoktu.

"Özel hayatım seni ilgilendirmiyor." Sırıtması yüzüne yerleşirken gözleri kısılmıştı "Seni zaten göndereceğim." Şokla duraklamam ve yüzündeki samimiyeti görmemle ne yapacağımı düşüneceğimi şaşırmıştım "Bir hafta kadar kalman gerek."

Ayağa kalkıp sakin bir tavırla üzerini silkti "Bu sırada abini görmek istersen görebilirsin."

Kaşlarım çatılırken dehşetle ona baktım "Ne?!" Ellerim titremeye yaklaşmışken sendeleyerek de olsa ayağa kalktım "O nerede?"

Eliyle pencereden dışarıyı gösterdiğinde anlamadığım için oraya ilerledim. Görünürde hiç bir şey yoktu.

"Topraktaki şu tahta parçasını görüyor musun Donghyuck?" Gözlerim tahta parçasına kayinca yutkundum "Orası gömülü olduğu yer."

Hiç bir şey demeden odadan çıktığında sallanan dizlerimle yere doğru düştüm.

Onu öldürdüğü gibi benim de ölümüme sebep olacaktı.

Kapı üzerime kilitlenince nefes almaya çalışarak telefonu çıkardım, sakin kalamıyordum onun sesini duymaya ihtiyacım vardı.

Telefonun çaldığını duyunca sırtımı duvara yaslayıp dizlerimi kendime çektim "Donghyuck?" Mark'ın sesini duyduğumda gözlerimi sımsıkı yumdum "Bir şey mi oldu?"

"Hayır." dedim onun yanında hep yaptığım gibi üzerimdeki bluzu elimle sürekli oynarken "Sesini duymaya ihtiyacım var."

Ağzımdan kaçan bir hıçkırık telefona ulaştığında Mark'ın iç çekişini duymuştum, benim için zordu ama onun için de kolay olmadığına emindim.

Sonuçta gayet sakin ilerleyen hayatına dalmış iyice karmaşık hale getirmiş sonra da kapısına polisin dayanmasına neden olmuştum.

"Mark." İsmini söylediğimde fark ettim, ismini söylemeyi özlemiştim daha üç gün bile geçmemişti ve ben onu özlemiştim "Beni alabilir misin?"

Ne kadar imkansız olduğunu bilsem de onun bir yol bulacağından emindim, ona gerçekten ihtiyacım vardı.

"Donghyuck, bunu ne kadar istediğimi biliyorsun." Sıkıntılı sesinin beraberinde kağıt hışırtıları da geliyordu "Ama olmaz."

how to train your donghyuck | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin