4.1

1.8K 236 268
                                    


⚫⚪⚫

Saat kaç olmuştu ne Mark ne de Yukhei takip edebiliyordu. Sadece beyaz hastane koridorlarına vuran güneş ışıkları ve koridorda oturan bazı hasta yakınları biraz ilgi çekiyordu o kadar.

Mark'ın dikkati hiç başka bir yöne kaymamış gözleriyle neredeyse odanın duvarını delmişti.

Donghyuck ilk bayıldığı an ciddi bir sorun olmadığını düşünmüşlerdi ki haklılardı, bayılmasının nedeni hasta olması falan değildi ama onu tetiklemişti.

O aylardır neredeyse daha önce güneş ışığına engelsiz çıkmadığı halde direkt olarak maruz kalıyordu, yediği, içtiği yeni yeni almaya başladığı haplarının etki etmesini beklediği yorgunluğu bunlar çok büyük bir sorundu.

Donghyuck uyanmıyordu çünkü uyanacak kadar gücü de yoktu ayakta kalabilmek için zar zor oluşan gücünü de hastayken kaybetmişti ve Mark onun soğuktan titreyen bedenini alıp hızlı bir şekilde öğretmenlerden birinin arabasına bindirmiş ve hastaneye götürmüştü.

“Yukhei ben eve gitmeliyim.” Mark'ın söylediğiyle kaşları çatılsa da başını iki yana salladı “Tamam.” Mark hızlı adım atmaya çalışırken düşecek gibi olduğunda içinde bir telaş belirmişti “Varınca haber ver ama.”

“Veririm.” Mark iyi değildi, Donghyuck uyanmadıkça da iyi olamayacaktı ama kimsenin Donghyuck'ın uyanıp uyanamayacağı hakkında da bir fikri yoktu.

Bu zamana kadar iyi bile dayanmış, ayakta kalmıştı. Bu kadar sağlık sorunlarına sahip olması haricinde babasıyla yaşadığı şeyler zordu, tabii işin içine Mark'ın aldatması da girince ne yaşadığı tahmin bile edilemez bir şekil alıyordu.

Mark yanaklarına doğru bir ıslaklık hissettiği anda cebinde duran ellerinden birisini çıkarıp hızla gözlerini sildi.

Ağlamak da istemiyordu eğer ağlarsa kendini iyice ona bir şey olacak fikrine kaptıracaktı.

Arabanın sürücü koltuğuna binip çalıştırdığında etrafına baktı, ehliyeti yoktu bu yüzden dikkatli olup bir yerlere çarpmamaya ekstra dikkat etti.

Daha iki gün önce Donghyuck'ın çok okumak istediği Philadelphia deneyi hakkında bir kitap sipariş etmişlerdi, Mark beraber okuyacaklarına söz vermişti ama şu an bu belirsizlik ellerinin titremesine yol açmıştı.

Arabayı daha fazla kullanamayacağını anlayınca bir kenara park edip anahtarı cebine attı.

Bir daha araba kullanmak istediğini de sanmıyordu ama daha hastaneye geri dönecekti.

Cebinden evin anahtarını çıkarırken düşürünce yüzü yine kasılmıştı, fark ettirmek istemese de ona bir şey olacak diye çok fazla korkuyordu.

“Açıl artık.” Kapıyı açtığı gibi aynı hızla kapatıp salona doğru yürüdü. Donghyuck'ın istemsizce en sevdiği ona aldığı ilk çiçek olan Rieger Begonya'nın saksısının altında duran anahtarı aldı.

Mark bu anahtarı buraya koyarken Donghyuck'ın bulacağını düşünüyordu ama o görmemişti bile.

Merdivenlerden çıkıp anahtarla kilitli olan odayı açtığında keskin koku onu biraz rahatlatsa da izin vermeden odaya baktı, Donghyuck burayı görünce çok sevinecekti.

Kendisi diktiği ve hatta yetiştirdiği sarı mimozaların arasından mavi saksılı olanı kucağına alıp çok da ağır olmayan saksıyı kapıya kadar taşıdı.

Donghyuck'ın yakında uyanma ihtimaline karşı dolabından bir kaç parça kıyafet alıp onları da çantasına koyduktan sonra çiçeği tekrar alıp kapıyı kilitledi.

Arabanın yan koltuğuna çiçeği dikkatlice yerleştirdiği gibi sürmeye başlamıştı ama hastaneye elinde bir saksıyla girmek ne kadar mantıklıydı, tartışılırdı.

Sadece sürmeye odaklandığı arabayla on dakikaya kalmadan hastaneye vardığında Yukhei'i aramadığını fark etti, telaşlandığını düşünerek adımlarını hızlandırdı.

Mi Na ve ona sarılmış duran Yukhei görüş açısına girince hastaneye girmesine rağmen onlara biraz uzak taraftan yürümeye başladı, rahatsız etmek istemiyordu.

Donghyuck'ın kaldığı odanın önüne geldiğinde camdan içeri öylesine baktı, çok incelemeden bakılınca bir sıkıntı yok gibi görünüyordu ama onu hep en yakından inceleyen Mark onun ne kadar solgun göründüğünü anlamıştı.

Aynen her gün olduğu gibi omuzları çökmüş duruyordu, Mark onun bu kadar kötü olduğunu nasıl fark etmediği için kendine kızmayı bırakıp kapı kolunu tuttuğunda bileğinde bir el hissetti.

“İçeri giremezsin.” Doktor onu tuttuğundan dolayı tek elinde taşıdığı saksı artık ona ağırlık yapmaya başlamıştı “Girebileceğimi söylemiştiniz.”

Doktor elindeki saksıyı alıp yakınların oturması için koridorda olan sandalyelerden birine koyduktan sonra ona döndü “Bu şekilde girebilirsin.”

“Şey biraz garip olacak ama.” dediğinde Mark'ın başının yere eğik olduğunu fark eden Yukhei ayağa kalkıp yanına yürümeye başladı “Çiçeği de yanına götürsem olmaz mı?”

“Olmaz.” Mark kaşlarının çatıldığını hissetti, bu Donghyuck'ın en çok istediği şeydi neden izin vermiyordu “Alerjisi var.”

“Ne?” Doktor gayet rahat bir şekilde omzunu silktiğinde Mark'ın gözleri dehşetle büyümüştü “Çiçeklere alerjisi var.”

“Hala çiçeği içeri sokmak istiyor musun yoksa gideceğim.” Mark duvara doğru dalan gözlerini kapıya çevirdi “İstemiyorum.”

Doktor hiçbir şey demeden gittiğinde sırtını sandalyeye dayayıp oturdu, bilmeden de olsa ona zarar vermişti.

Evin her metrekaresinde sayamayacağı kadar çiçek vardı ve Donghyuck tüm gününün yarısını onlarla geçiriyordu elbette ki bu da şimdi içeride gözleri kapalı yatmasının bir nedeniydi.

Kucağına aldığı çiçeğe sarılıp başını saksıya yasladığında Mark ağzından kaçan hıçkırığa engel olamamıştı.

Kendisini küçük bir çocuk gibi hissediyor burada oturup o uyanana kadar sadece ağlamak istiyordu.

“Mark.” Yukhei'in elini destek verircesine omzunda hissettiğinde Yukhei başka hiçbir şey yapmadan sadece Mark'ın açıkta kalan dizine Donghyuck'ın her gün büyük bir özveriyle doldurduğu defteri koydu “Bir baksan iyi olur.”

⚫⚪⚫

Zaten Donghyuck'ın daha önce hiç dışarı çıkmadığı hâlde tüm hayatını sağlıklı yaşaması çok anlamsız olurdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Zaten Donghyuck'ın daha önce hiç dışarı çıkmadığı hâlde tüm hayatını sağlıklı yaşaması çok anlamsız olurdu.

⚪⚫⚪

how to train your donghyuck | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin