17.

1K 65 122
                                    

kaç gündür ses seda yoktu. polisler evin etrafında nöbet tutmaya devam ediyorlardı, Tim evden ayrılmıyordu. her an her şeye hazırlıklıydılar ama hiçbir şey olmuyordu. bu gerginlik onları daha da boğuyordu. çünkü eğer bu kadar uzun zaman hiçbir şey olmadıysa, demek ki kızlar çok kötü plan kuruyorlar.

Yaprak en çok kendisi için değil, oğlu için endişeleniyordu. kutuda bulduğu o kanlı emzik (işte bu kelimeyi ben geçen sefer bir türlü hatırlayamıyordum anasını satıyım!) onun yüreğine hançer gibi saplanmıştı. kendini ne kadar sakinleştirmeye çalışsa da olmuyordu. ana yüreği işte, evladı için korkuyordu.

Barış var gücüyle ona destekçi çıkmaya çalışıyordu ama kendisi de korkuyordu. hem bir baba olarak, hem de eş olarak. ailesini her daim canı pahasına olursa olsun korumaya hazırdı. ama ya koruyamazsa? ya her şey alt üst olursa?

şimdi salonda derin sessizliğin içinde oturuyorlardı. hatta Oğuz bile uzun süre sonra ilk defa ciddiyetle karşılıyordu bir işi. Tim'in içinde en çok düşünen Ali'ydi. Öykü'yü çok iyi tanıyordu. o sert, arıza, kötü niyetliydi. eğer bir şeye kızarsa, intikamını almadan rahat durmayacaktır. en çok Öykü'nün bir şey yapmasından korkuyordu.

Gökhan Merve'yi yıllardır tanıyor. onun böyle bir şeyi yapacağını pek sanmıyordu ama ondan da arada sırada beklenmedik hareketler gelebilirdi. dışardan naif, ince ve süslü püslü kıza benzese de; aslında onun da içinde bir şeytan yaşıyordu. Merve asla başkasına boyun eğmezdi, veya başkasının istediğini yapmazdı ama eğer konu en yakın arkadaşı Ece ise... olacaklar  ters köşe alıyorlardı.

Sinan Ece konusunda emindi. lisedeyken Yaprak'a yapmadığını bırakmayan Ece, büyüdükçe ona karşı hırsını da büyütmüştü. olgunlaşmış bir Ece daha da tehlikeliydi. bir nevi kendini suçluyordu Sinan. hep o gaz verirdi Ece'ye, hep o onu kızdırırdı. işte tüm bu sinir ile nefretin sonu geldi nereye çattı. artık kendisi bile bir evin içine sıkışmış olacakları bekliyordu resmen.

İrem Yaprak'a bebek konusunda yardım ediyordu ve aynı anda da ona destek çıkıyordu. ama İrem'in asıl düşünceleri başka yerdeydi. o, geçen geceyi etraflıca hatırlamaya çalışıyordu. en çok kafasına aldığı darbeler yüzünden çoğu şeyleri hatırlamıyordu. Ece'nin ona bir şey deyip da onun unutmasından korkuyordu. içinde bir şey ona düşüncelerini iyice araştırmasını söylüyordu. bir şeyi kaçırmıştı, ama ne?

sonunda bu derin ve öldürücü sessizliği bozan Oğuz'du.

Oğuz: yahu arkadaşlar, tamam yeter artık bu kadar düşündünüz. dünyanın en güçlü bilgisayarı bile bu kadar GB elde edemezdi. gelin de azıcık iyi şeyleri düşünelim.

Barış: sen söyle, biz düşünelim.

Oğuz: evde bir bebek var. tüm dertlerimiz yüzünden onu unuttuk. o da hissediyor abi, yokluğunu hissediyor ve üzülüyor içten içe.

Gökhan: sen de onunla aynı beyinde olduğun için bunu hissediyorsun dimi?

herkes bunun üzerine güldü. ilk defa yüzleri gülmüştü. son bir hafta sonra ilk defa.

Sinan: ya... belki biz yanlış anlamışız?belki o kutuyu gönderen hiç kızlar değillerdi?

Ali: eğer onlar değilse o zaman kim?

Sinan: ya ne bileyim abi ama tam olarak onların olduğunu kimse söyleyemez. elimizde bir kanıt filan yok. e kutunun üzerinde de yazmıyor ,,bu Ece'lerden" diye. biz ne diye burda ortalığı ayağa kaldırdık ki?

bir süre sessizlik oluşur.

Gökhan: aslında haklısın. yani emin olmadan bir şey yapmak çok saçma.

YENİDEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin