"Üç Yıl Üç Ay Önce"
Sabah güneşi perdelerin arasından yüzüme vururken birden uyandım. Işığın gözlerimi delip geçmesini engellemek için elimi gözlerime siper etmeye çalıştım ama kıpırdayamıyordum. Caner tam anlamıyla bir ahtapot gibi belimden sarılmıştı ve kıpırdamama izin vermiyordu.
Dün gece nasıl uyuyakalmıştım bilmiyordum ama çok fazla uyumuş olamazdım çünkü nasıl uyuduysak aynen o şekilde geri uyanmıştım. Kıpırdanmalarıma karşın Caner homurdandı. Gülümsemeden edemedim. "Kıpırdama," dedi çatallı sesiyle. Uykulu sesi bir yumruk gibi mideme indi. Dün gecenin anıları zihnimde canlanırken dudağımı ısırıp bacaklarımı birbirine bastırdım.
Beni öpmüştü.
Üstelik sıradan bir öpücük bile değildi. Benim gibi bir insan için bu yüzyılın en büyük olayıydı bu. Sonra da gelip bana sarılarak uyumuştu. Hala aynı şekilde duruyorduk ve bırakmaya niyeti varmış gibi de görünmüyordu.
Kıkırdadım, "Lavaboyu kullanmam lazım,"
Beni iyice kendine çekip vücuduna yasladı, "Hayır, izin vermiyorum." Aldığım nefes ciğerlerimde donup kaldı. Her kızın yaptığı gibi Caner'e dönüp 'biz şimdi neyiz?' falan demek istemiyordum ama kafam iyice karışmıştı.
Caner'in bir ilişki yaşamak istemediğini biliyordum. Şimdi dönüp ona 'biz sevgili miyiz?' gibi bir şey sorsam eminim benden köşe bucak kaçmaya başlardı. Bir ilişki istemiyordu ama bir ilişkideymiş gibi davranmak istiyordu. Böylece herhangi bir şey olduğunda 'Biz sevgili bile değiliz' diyebilirdi bana. Tıpkı geçen gece Sıla'yı öptüğü zaman olduğu gibi.
Sıla'nın yüzü gözlerimin önüne gelince bütün tadım kaçmıştı. Caner'in kollarından kurtulmak için çırpınmaya başlamıştım ki birisi odanın kapısını tıklattı. "Küçük Bey? Rahatsız ediyorum ama anneniz kahvaltı için uyanmanız gerektiğini söylüyor,"
Caner memnuniyetsizce homurdandı, sonra başını kapıya doğru kaldırıp, "Yarım saat sonra aşağıdayız," diye bağırdı. İşte, oluyordu. Sonunda. Bugünü ve yarını atlatacaktım. Muhtemelen yarın akşam evimde olurdum. Sıla'sız ve Caner'siz bir hayatı planlamaya başlardım. O kadar az kalmıştı ki, uzansam dokunabilirdim.
Caner yanımdan fırlayıp banyoya yöneldi. Derin bir nefes aldım. Banyoya doğru giderken çıplak sırtındaki kasları izliyordum. Allah'ım. Bana ne kadar kötü davranırsa davransın, kalbimi ne kadar kırarsa kırsın, onu seviyordum.
İşte, itiraf etmiştim. Seviyordum. Başka kimse bana onun hissettirdiklerini hissettirememişti. Bana her dokunduğunda, ağzından çıkan her kelimede midemin gerildiğini artık inkâr edemeyecektim. Bir karşılığı yoktu, bunu güneşin her sabah doğacağını bildiğim gibi biliyordum. Ama yine de görmezden gelemiyordum ve o bunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti.
"Beni bir sapık gibi izlemeyi bırak," dedi banyo kapısını kapatırken. Arkasından kapıya doğru dil çıkardım. Kendini beğenmiş velet.
Caner banyodan çıktığında patlamak üzereymişim gibi hissediyordum. Daha banyo kapısından çıkamadan onu itip banyoya girdim ve kapıyı kapadım. Odadan bir gülme sesi duydum gibi oldu, ama emin değildim. Çabucak bir duş alıp havluya sarındım ve odaya girdim. O benimle oynamıştı, intikam zamanıydı.
Elinde telefonuyla yatağın üzerine uzanmıştı. Tek kolu başının altındaydı. Yatağın önünden sadece havlumla geçerken bakışları telefondan ayrılıp bana kilitlendi. Bavuluma doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet (Tamamlandı)
General Fiction25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamamen bitme noktasına getirmiş bir kadındır. Yan dairesine taşınan yeni bir yabancı ise 3 yılda kurduğu düzeni tamamen değiştirecektir. Yazar No...