Hatalar Ve Yanlışlar.

5.3K 319 59
                                    

“Günümüz”

    Elim hala Demir’in kolundaydı ve Sıla bana öldürecekmiş gibi sarılırken Demir’in gözlerinden gözlerimi ayıramıyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Sıla bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini duyamıyordum bile. Kulağımdaki basınç beynimi patlatacak gibiydi.

    Demir tuttuğu elimden beni çekti ve Sıla’nın kollarından kurtarıp arkamdan sarıldı. Kolunu belime dolarken vücudunu vücuduma yasladı. Bayılacak gibiydim. Bunu görmüş olmalıydı çünkü resmen ayakta durabilmem için bana destek oluyordu.

    Sıla kaşlarını kaldırıp Demir’i daha yeni fark etmiş gibi bize baktı. Ama şunu adım gibi biliyordum ki Sıla beni görmeden önce Demir’i zaten görmüştü. Adam görülmeyecek gibi değildi ki. Kimin yanından geçersek geçelim mutlaka dönüp Demir’e bakardı.

    Demir kulağıma eğilip, “İyi misin? Hemen gidebiliriz, seni buradan çıkarabilirim,” dedi ve şakağıma bir öpücük kondurdu. Buradan çıkmaktan daha fazla istediğim hiçbir şey yoktu şu an. Kafamı olumlu anlamda salladım.

    “Bizi tanıştırmayacak mısın Derin?” dedi Sıla sevimli olduğunu düşündüğü yapmacık sesiyle. Yüzünde en parlak gülümsemesi vardı. Onu tanımayan biri beni gördüğü için gerçekten de çok mutlu olduğunu düşünürdü ama durum kesinlikle bu değildi. Boğazımı temizledim.

    “Bu… Demir… O… Şey…”

    “Erkek arkadaşıyım,” deyip belime sardığı kolun birini Sıla’nın elini sıkmak için uzattı. Gözlerimi yumdum. Demir bütün yanlış adımları atıyordu. Benim erkek arkadaşım olduğunu söyleyerek kendini bir hedef haline getirmişti. Bir de zengin olduğunu öğrenirse Sıla’nın pençelerine düşerdi. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. El sıkıştıktan sonra Sıla kıkırdayıp uzun saçından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı. Cilve yapmaya başlamıştı bile. Hem de benim önümde.

    Onu en son gördüğümden bu yana üç yıl geçmişti ve yılların çizgilerini yüzünde görebiliyordum. Olgunlaşmamıştı. Sadece yaşlanmıştı. Siyah saçlarının uçlarını maviye boyamıştı, yaşını göstermemek için yaptığı bir numaraydı muhtemelen.

    Masasında bir adam oturuyordu. Kırklı yaşlarda olmalıydı ve bu yıllar sonra karşılaşan arkadaşlar dramından o kadar sıkılmıştı ki telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı.

    Birden durup 25 yaşında olduğumuzu, yani aslında çok da yaşlı olmadığımızı fark ettim. Ama nedense 40 yaşındaymışız gibi hissediyordum. Bu üç sene sanki bana bir ömür gibi gelmişti.

    “Nerelerdesin? Bir anda ortadan kayboldun! Çocukluk arkadaşını ekip ortadan kaybolmak pek nazik bir hareket değil,” dedi benimle ‘güya’ şakalaşarak. Demir’in belimden tutan kolunu sıktım. Sonra lanet ağzını açıp konuşmaya devam etti. “Hepimiz Caner fiyaskosundan sonra onu atlatamadığını düşünmüştük ama işte buradasın, sapasağlam ve kolunda taş gibi bir adamla,” Demir’e göz kırptı.

    Demir’in kollarında taş kesildim.

    Caner fiyaskosu mu?

    “Adam öldü Sıla,” dedim kendimi tutamayarak. Sesim o kadar kısıktı ki resmen ölümcül çıkmıştı. Bu sefer taş kesilme sırası Demirdeydi.

    Sıla gözlerini devirip elini salladı. “Kendini öldürdü, evet, ödleğin tekiydi. Üzerinde fazla düşünecek bir şey değil açıkçası. Görünüşe göre sen de fazla takılmamışsın zaten,”

    İşte tam orada, tam o restoranın ortasında Sıla’ya tokat atarken hiçbir pişmanlık duymuyordum. Elim, Sıla’nın yanağında patlarken bütün restorana bir sessizlik çöktü. “Bir daha ölü bir adam hakkında konuşurken iki defa düşünürsün. Neler yaşadığımı tahmin bile edemezsin. ” dedim yüzüne doğru eğilip. Sağ kolum sızlıyordu. Demir belime sıkı sıkı sarılmıştı ve beni geriye doğru çekiyordu. Sıla’nın üstüne atlayıp onu parçalayacağımı düşünüyordu muhtemelen. Aslında istemiyor değildim, belki öyle yapsam rahatlardım bile. Ama harcadığım enerjiye bile değmezdi.

İki Hayalet  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin