"Üç Yıl Üç Ay Önce"
"Kıpırdanmayı keser misin? Beni de kötü gösteriyorsun,"
Gözlerimi devirip sabit durmaya çalıştım. Böyle yerleri sevmiyordum, alışık da değildim. Alışmayı da düşünmüyordum gerçi.
"Derdin ne anlayamıyorum gerçekten, çok garipsin," dedi Sıla kulağıma eğilerek. Yüksek ses ve ışıklar bütün duyularımı kör ederken Caner'e biraz daha sokuldum. İnsanın böyle bir ortamda arayacağı güven duygusunu çocukluk arkadaşında bulmasını beklerdiniz ama hayır, Sıla tam tersi beni daha fazla huzursuz ediyordu. Bu yüzden neredeyse Caner'e yapışmak üzereydim.
Dedesiyle ve ailesiyle geçireceğimiz hafta sonu sürekli ertelenip duruyordu. İlk hafta hava çok soğuk demişti, öbür hafta babasının şehir dışında işleri vardı, öbür haftaysa annesinin yurt dışına çıkması gerekiyordu. Böylece üç ay daha geçirmiştik. Şikâyetçi değildim hatta fazlasıyla memnundum. Aslında biraz da her şeyin iptal olmasını umuyordum. Ama Caner öyle bir şeyin olmayacağını kesin bir dille söyleyerek umutlarımı yerle bir etmişti.
Yaz başıydı ve boğucu sıcaklık içerideki havasızlıkla beraber yapış yapış bir hal alarak beni daha fazla boğuyordu.
Huzursuzluğumu sezmiş olmalıydı. Kolunu belime dolayıp deri koltukta beni kendine iyice yapıştırdı. Bu tabii ki Sıla'nın gözünden kaçmadı ve gözlerini kısıp Caner'in belimi tutan eline baktı. Minicik elbisenin izin verdiği kadarıyla bacak bacak üzerine attım ve bakışlarımı başka yöne çevirdim.
Caner birbirimize alışmamız ve dışardan tam anlamıyla sevgili gibi görünebilmemiz için beraber daha fazla vakit geçirmemiz gerektiğini söylemişti ve bu bolca fiziksel temas demekti. Birbirimize dokunmaktan çekinirsek dedesi asla inanmayacaktı. En başta şüpheli davransam da bir süre sonra Caner'in haklı olduğu ortaya çıktı çünkü en başta bana dokunduğunda kaskatı kesilsem de artık onun dokunuşlarına fazlasıyla alışmıştım. Görünüşe göre inandırıcıydık çünkü Sıla bu rahatlığımız karşısında şüpheli bakışlarla bize bakıyordu.
Caner'le arkadaşlığımızın beşinci veya altıncı ayındaydık. Alışverişe çıktığımız o günden beri Caner belirli aralıklarla neredeyse bana bir dolap dolusu kıyafet almıştı. En başta onları şiddetle reddetsem de bunların gerekli olduğu konusunda beni ikna etmişti. Kıyafetlere alışırsam dedesinin yanında da sanki ömrüm boyunca bunların içinde yaşamışım gibi davranacaktım.
Üzerimdeki elbise de Caner'in bana aldığı elbiselerden biriydi ve dört kişilik bir ailenin bir aylık harcamasına denk olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü rüya gibi hissettiriyordu. Yine de çok minikti ve ben kıpırdanmadan duramıyordum.
Bu dörtlü arkadaşlığın bir noktasında Caner'in Aras'tan daha zengin olduğu ortaya çıkmıştı ve bu Sıla'nın hiç hoşuna gitmemişti. Caner bariz bir şekilde Aras'tan daha yakışıklıydı. Sıla bunun farkındaydı ama yine de Aras'la kalmıştı çünkü iş miras meselelerine geldiğinde Aras'ın daha büyük bir mirasa konacağını düşünerek onunla kalmıştı. Öyle olmadığı ortaya çıktığındaysa bakışlarını Caner'e çevirmişti, bunu çok net bir şekilde görebiliyordum.
Adamlar bunun farkında mıydı bilmiyordum ama ben Sıla'yı yıllardır tanıyordum. İçimde yükselen öfkeyi ve siniri bastırmaya çalışarak yumruğumu sıktım. Buna izin vermeyecektim. Caner'in benim olduğunu iddia ettiğimden değil, Sıla'nın pençelerini Caner'e geçirmesine izin veremezdim. Caner daha iyisini hak ediyordu.
Gerçi buna gerek kalacağını da zannetmiyordum. Caner Sıla'nın oyunlarına kanmayacak kadar aklı başındaydı. Güzel bir yüz bu tuzağa düşmesi için yeterli olmazdı. O Aras değildi. Aras benim erkek halimdi. Sıla'ya kendini memnuniyetle kullandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet (Tamamlandı)
Fiction générale25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamamen bitme noktasına getirmiş bir kadındır. Yan dairesine taşınan yeni bir yabancı ise 3 yılda kurduğu düzeni tamamen değiştirecektir. Yazar No...