Adam Kaçırma.

5.9K 327 33
                                    

(Medyada Derin'in sahilde dinlediği şarkı var.)

"Üç Yıl Üç Ay Önce"

Aras beni Elif'in apartmanının önüne bırakıp gittikten sonra defalarca zili çalmama rağmen açan olmadı. Uyuduklarını düşündüm ve biraz beklemeye karar verdim. Ya da Elif'i arayıp uyandırmalıydım. Telefonumu açtığım anda telefon kilitlendi çünkü Caner o kadar çok arayıp mesaj atmıştı ki arka arkaya bildirim geliyordu. Tam rehberime girip Elif'i arayacaktım ki Caner tekrar aramaya başladı. Meşgule attım ve Elif'in ismine basamadan telefon tekrar çalmaya başladı. Çıldırmak üzereydim.

Gecenin üçünde sokakta kalmıştım ve Caner bir türlü tek kaçışım olan kızı aramama izin vermiyordu. Sinirlenip telefonu açtım, "Ne var? Ne? Meşgule atıyorum, demek ki konuşmak istemiyorum! Aramayı kes artık telefonumu kullanamıyorum senin yüzünden!" Suratına kapatıp tekrar Elif'i aramayı denedim ama tabii ki Caner benden önce davranmıştı. Telefonu meşgule atmadım, açmadım da. Caddede etrafıma bakındım.

Bu saatte taksiler çalışıyor muydu ki? Sokakta benden başka kimse yoktu. Omuzlarım çöktü. Elimdeki telefonun titremesi durdu ve anında yeniden çalmaya başladı. Gözlerim dolarken telefonu açıp kulağıma götürdüm ama konuşmadım.

"Evde değilsin, neredesin? Aras'ın evinde misin? Eğer oradaysan yemin ederim..."

Gözlerimi devirip telefonu kapattım. Gözyaşları yüzümden akmaya başlarken telefon tekrar çalmaya başladı. Kendimden nefret ediyordum. Nasıl böyle bir hataya düşebilmiştim? Beni bile değil, Aras'ın evinde olup olmadığımı umursuyordu. O bana ihanet etmişti, aynı şekilde benim de ona ihanet edeceğimi ve böylece intikam alacağımı düşünüyordu. Belki de öyle yapmalıydım ama ben öyle biri değildim, beni hiç mi tanımamıştı?

Bu gece iki arkadaşımı birden kaybetmiştim.

Caddeden karşıya geçip sahil boyunca yürümeye başladım. Hava soğuk değildi. Tamam, üzerimdeki kıyafetler de yürüyüş için pek elverişli sayılmazdı ama üç saat dayanırsam sabah altıda otobüslerin çalışmaya başlayacaklarını biliyordum. Hem belki şansım yaver giderdi ve bir taksiye denk gelirdim. Cebimdeki para kısıtlıydı. Çalıştığım part-time işin ücretinin yarısını taksiye verecektim muhtemelen ve en ideal seçeneğim değildi açıkçası. Ama sokakta kalmaktan iyiydi değil mi?

Telefon elimde titreyip dururken onu denize fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Sonra bir mesaj bildirimi geldi.

"Telefonu aç, neredesin?"

Kaldırımın ortasına oturup bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Etrafıma bakındım, kimsecikler yoktu. Belki de yapmalıydım. Sonra üzerimdeki elbiseye baktım. Yüzümü elimin tersiyle silip banklardan birine oturdum. İşaret parmağımdaki babamın yüzüğü yanağımı çizmişti. Telefonumu kapadım ve müzik çalarımı çıkarıp kulaklıklarımı taktım. Başımı bankın arkasına dayadım ve yıldızlara bakmaya başladım.

"Isn't it lovely, all alone? Heart made of glass, my mind of stone. Tear me to pieces, skin and bone. Hello, welcome home."

Orada öylece ne kadar durdum bilmiyordum. Kulağımdaki müzik bir noktada durmuştu, kulaklıkları çıkarıp aleti çantama tıktım.

Sert sabah havasını içime çekip gözlerimi kapattım. Dağılma lüksüm yoktu. Olabilecekler, benim ihanete uğramışlık ya da öfke duygularımdan daha büyüktü.

Tıkır tıkır çalışan bir motorun pes uğultusu beni gözlerimi açmaya zorladı. Burada yalnızdım ve bir araba sabahın bu saatinde geçip gitmek yerine motoru çalışır bir halde yol kenarında duruyorsa bu pek de hayra alamet değildi. Ensemde bir karıncalanma hissederken yutkundum.

İki Hayalet  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin