"Günümüz"
Bütün gece bekledim. Uyumadan. Bütün gece. Öpüşmemizden sonra Demir sobayı yaktı. Odaya biraz daha odun yığdı ve ben ne yaptığını sormaya fırsat bulamadan arabasına atlayıp gitti.
Yılbaşına Demir'in babaannesinin evinde tek başıma girdim. Zaten az olan mum bittiğinde ve oda karanlığa gömüldüğünde bile umursayamadım. Telefonumun ışığıyla odayı aydınlatıp sobaya odun atmaktan başka hiçbir şey yapmadım.
Yanlış bir şey mi yaptım diye defalarca düşünsem de aklıma hiçbir şey gelmiyordu. İlk o beni öpmüştü. Zorla kendimi ona fırlatmış falan değildim.
Güneş doğduğunda odadaki odunlar da bitmişti ve dışarı çıkıp odun almak istemiyordum. Bu yüzden yerdeki yatağın içine girip kendime sarıldım. Uyandığımda gelmemiş olursa bir taksi çağırıp gidecektim.
Kapının açılma sesini duyduğumda gözlerim anında açıldı. Ne kadar uyumuştum bilemiyordum ama belli ki çok olmamıştı çünkü güneş henüz tepedeydi. Paldır küldür bir yuvarlanma sesi duyduğumda yataktan fırlayıp kapıya doğru koştum.
Girişte, Demir elindeki şarap şişesiyle yatıyordu. "Demir? İyi misin?"
"Süperim. Süper. Mükemmel."
Yanına gidip elindeki şişeyi almaya çalıştım ama bırakmıyordu. "Bırak şunu. Kalk, yatağa yat hadi." Onu ayıltmak amacıyla bacağını sıktım, acıyla inleyip yüzünü buruşturdu.
"Hayır!" Ben şişeyi çektikçe o geri çekiyordu. Sonra birden durdu. "Derin..."
"Sus. Kalk hadi çok soğuk burası. Çocuk gibi davranıyorsun bazen. Neden bu kadar içtin ki?"
Bir süre yüzüme aval aval baktıktan sonra güçlü kollarına dayanarak kendini doğrulttu. "Seni bütün gece yalnız bıraktım," kalkması için ona destek olmak amacıyla kolundan çektim.
"Evet, öyle yaptın." Bu onu ikinci defa sarhoş buluşumdu. Her şey tekrar tekrar yaşanıyor gibiydi. Onunla beraber salona sendeleyerek girdik. Demir'i yatağa yatırıp üzerini örttüm. Odanın içi buz gibiydi. Üzerime hırka giyip odun almak için dışarıya çıktım. Karlı rüzgâr yüzüme vururken hırkama iyice sarındım.
Derdi neydi bu adamın? Alt tarafı öpüşmüştük. Sanki ölümsüz aşkımızı birbirimize ilan etmişiz gibi davranıyordu. Delirmek üzereymişim gibi hissediyordum. Bir kucak odun alıp içeri girdiğimde evin girişinde çıkardığı botları dikkatimi çekti. Kar yüzünden ıslanmışlardı ama üzerindeki kırmızı lekeleri seçebiliyordum.
Odunları bırakmak için salona girdiğimde çoktan sızmıştı. Uyandığında onunla konuşmam gerekiyordu.
Elimdekileri sessizce sobanın yanına bıraktım ve huzurla uyuyan Demir'e bakıp dudağımı kemirdim. Eğer ona her şeyi anlatacaksam önce ona güvenmeliydim. Kapının girişine geri dönüp botlarını elime aldım ve incelemeye başladım.
Karın içinde ayağına kırmızı bir şey bulaşabilmesi için ne gibi bir sebep olabilir diye düşünmeye başladım. Etrafta ayağına dökülebilecek kırmızı herhangi bir şey yoktu. Her yer karla kaplı olduğu için bitki bile yoktu. Botları iyice yüzüme yaklaştırdım.
Ava falan mı gitmişti acaba? Yüzümü buruşturdum. Ayakta zor duruyordu, bırak nişan almayı; taş bile fırlatamazdı bu durumda.
Belki de biriyle kavga etmişti? Biriyle kavga etmiş olsa bile en azından kendisinin de bir iki fiske yemiş olması gerekmez miydi? Adamda çizik bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet (Tamamlandı)
General Fiction25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamamen bitme noktasına getirmiş bir kadındır. Yan dairesine taşınan yeni bir yabancı ise 3 yılda kurduğu düzeni tamamen değiştirecektir. Yazar No...