"Üç Yıl Üç Ay Önce"
Etrafımızdaki alkışlar dindikten sonra derin bir nefes aldım. Elimdeki yüzük parıl parıl parlıyordu. Tıpkı duygularım gibiydi. Hatta belki duygularım bu koca elmas yüzükten daha parlaktı. Aslı Hanım, "Eh, darısı büyük oğlumun başına," dedi yapmacık bir sesle.
Caner'e döndüm, "Aa, abin mi var?"
"Üvey," diyerek ağzının içinde geveledi. Murat Beyden yana hala ses yoktu. Alınmadan edemedim. Beni ne kadar sevmemiş olsa bile insan bir tebrik ederdi. Genel nezaket kurallarından biriydi bu.
Keyifli bir akşam yemeğinin ardından eve dönmek üzere yola çıktık. Arabada Caner'le yalnız kaldığımız an yerimde kıpırdandım. Bunun rol olup olmadığını nasıl soracağımı bilemiyordum. Oyun yaptığımızdan oldukça emindim çünkü daha birkaç saat öncesine kadar bana karşı herhangi bir şey hissettiğini aklımın ucundan bile geçiremiyordum.
Yüzüğü çıkarıp emniyet kemerini bağlarken ona uzattım. "Herkes yeterince memnun oldu," dedim gülümseyerek. Bana doğru döndü ve bir elimdeki yüzüğe bir de bana baktı.
"Ne yapıyorsun?"
"Yüzüğü geri veriyorum. Sonuçta rol gereği..."
Gözlerini devirip arabayı çalıştırdı. "Rol falan değildi, tamam belki böyle bir şey için biraz erkendi ama ben aklıma koyduğumu hemen yerine getiren biriyim. Kemerini tak."
Yüzüğü parmağıma geri takıp gülümsedim. Gerçekten de Caner'le nişanlanmış mıydım şimdi? Yüzümde salak bir sırıtmayla kemerimi bağlayıp dışarıyı izlemeye başladım. Hava mükemmeldi.
Caner'in arada yüzünü çevirip beni izlediğini hissedebiliyordum. Bana baktığını bildiğim bir anda bakışlarımı ona çevirdim. Gülümseyip boştaki elini çıplak bacağıma koydu. Eli baldırımın iç kısmına doğru ilerlerken derin bir nefes alıp titredim.
"Dikkatimi dağıtma," dedi dudaklarını yalarken.
"Kendi dikkatini kendin dağıtıyorsun! Ben bir şey yapmadım!" dedim yerimde kıpırdanırken. Kahkaha atıp elini çekti.
"Çok tatlısın, daha önce hiç sevgilin olmadı mı?"
Hayretle yola bakan suratına baktım. "Bana evlenme teklif ettin ve daha önce sevgilim olup olmadığını bile bilmiyor musun?" başımı iki yana salladım. Büyük bir saçmalık yaşıyorduk. Beni hiç tanımıyordu. Neyse ki önümüzde beni tanıması için uzun bir ömür vardı.
"Sevgilim oldu ama seninleyken sanki daha önce hiç böyle şeyler yaşamamışım gibi hissediyorum." Omzumu silktim. Bütün kartlarımı açmıştım artık. Evin önüne park ederken sessizdi. Arabadan inip eve doğru ilerlerken kapının önünde durup kolunu belime sardı ve vücudumu vücuduna yapıştırdı. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırırken umutla parmak ucumda yükseldim ama umduğum gibi beni öpmedi.
"İtiraf etmeliyim, sayısız kadınla birlikte oldum ama senin hissettiğinin aynısını ben de hissediyorum." Çıplak sırtıma avucunu dayadığında dokunduğu yer alev almış gibiydi. Dudağımın kenarına ufak bir öpücük kondurdu. "Daha önce kimseyi öpmemiş gibiyim," dudağını, dudağım boyunca sürterek öteki ucuna getirdi. "Tenin beni çağırıyormuş gibi hissediyorum,"
Gözlerimi kapatıp inledim. Bacaklarımı hissetmiyordum. Yere devrilmemek için sert kollarına tutundum. "Caner," diye fısıldamaktan başka bir şey diyemedim. Belimden daha sıkı tutarak bana destek oldu ve dudaklarıma doğru gülümsedi. "Sana, şimdi, burada sahip olabilirdim..."
Dış kapı ardına kadar açılınca yerimden sıçrayıp Caner'in kollarından kurtulmaya çalıştım. Ama o gülmekle yetindi. Utanmıştım. Bakışlarımı kapının girişine çevirdiğimde Murat Bey'i dehşetle bize bakarken buldum.
"Yeter artık daha fazla dayanamayacağım," dedi fısıldayarak. "Bütün hayatım mahvolsa da umurumda değil, buna göz yumamam." Kendi kendine konuşuyormuş gibiydi. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Neler oluyordu?
Hızlı adımlarla yanımıza gelip Caner'in kolundan tutup sertçe çekti. "Baba? Ne yapıyorsun?" Caner kolunu hiçbir çaba harcamadan babasının elinden kurtarırken olduğum yerde donakalmıştım. Olan biten hiçbir şey bana anlamlı gelmiyordu. Murat Bey'in davranışlarının hiçbir mantıklı açıklaması yoktu.
Caner tekrar belime sarılıp beni yanına çekti. Vücudumun yarısı Caner'in arkasında kalmıştı. Yine kendini benimle babasının arasına sokuyordu.
"Ne yapıyorsun baba? Delirmiş gibi davranıyorsun," dedi Caner babasının davranışlarını ölçüp tartarken.
"Beni dinleyin," dedi babası nefes nefese bir sesle. "Bir hata oldu. Çok kötü bir hata, bunu yapamazsınız." Aslı Hanım kapının girişine sakin adımlarla yaklaşıyordu. Bizi izlediğini göz ucuyla fark ettim ama sesimi çıkarmadım. Kocasının ne derece delirmiş olduğunu görmesini istiyordum.
Murat Bey kafasını eğip bana baktı, "Sen... Sen Seray Yanar'ın kızısın. Öylesin, değil mi?" Caner önümde kaskatı kesilirken gözlerimi kırpıştırdım. Bu adam annemi nereden tanıyordu ki? Belki de daha önce beraber çalışmışlardı. Olumlu anlamda başımı sallarken Murat Bey'in gözlerimin önünde kelimenin tam anlamıyla yıkıldığını gördüm. Dizlerinin üstüne çöküp ölü bir adammış gibi yere baktı. Sonra ani bir hareketle yukarı bize doğru baktı. "Siz... Siz şey yapmadınız değil mi?" Caner yumruklarını sıkmıştı.
"Yok artık baba, abartma. Özelimize burnunu sokabileceğini mi sanıyorsun? Kendine gel, ayağa kalk!" Gömleğinden tutup babasını çekiştirmeye başladı. Adam elleriyle yüzünü kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladığında hepimiz ne yapacağımızı şaşırır halde öylece Murat Bey'i izliyorduk. Karısı kapının girişinden bizi izlemeye devam ediyordu ve kıpırdayacakmış ya da gelip kocasını teselli edecekmiş gibi durmuyordu.
"Sen," dedi yüzüme bakarak, "Sen benim kızımsın ve bu da benim oğlum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet (Tamamlandı)
General Fiction25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamamen bitme noktasına getirmiş bir kadındır. Yan dairesine taşınan yeni bir yabancı ise 3 yılda kurduğu düzeni tamamen değiştirecektir. Yazar No...