Resim var:):)
Annemin gözleri şaşkınla büyümüş bir yandan üstündeki ceketi hızla çıkartmaya çalışıyordu. İçimde bir ürperti hissettiğimde üstüme doğru baktım. Çırılçıplaktım. Annem çeketi üstüme giydirirken içeriye şal getirin diye bağırdı. Kimsenin görmemesi için ayağıyla kapıyı tutuyordu. Aralıktan uzatılan şalı alıp benim üstüme örterken utançtan kıpkırmızı olmuştum. Diğer dünyada sarmaşıklar varken burada böyle olmam normaldi.
Annem beni sararken " Buz gibi olmuşsun." Sesindeki şaşkınlık yoğun olsada sakinliğini koruyordu. Beni odama çıkarırken babamla karşılaştığımda babam küçük bir şok geçirmiş gibi afalladı. Gözlerinde yaşlar birikirken birden bana koşup sarıldı.
" Kızım!" Saçlarımı özlemle koklarken annem onu uyardı.
" Önce üstüne doğru düzgünbir şey giysin.Buz gibi olmuş hayatım." Babamdan zorla ayrılabilmiştim. Koca adam bebek gibi ağlıyordu.Yukarı gittiğimde annem beni banyoya götürdü.
" Hemen duş al. Üstünü hazırlayacağım." Başımı onaylarcasına sallarken annem yavaşça başımı okşadı.
" Çok korktum." Bunu içten söylemişti. İlk kez samimi olduğunu ses tonundan anlayabilmiştim. O çıktığında ben de hala yaşadığım şoku atlatmaya çalışıyordum. Üstümdekileri atıp suyun altına girdim. Kollarımdaki çiziklerin hepsi yok olmuş görünüyordu.Geri dönmüştüm. Karnımda inanılmaz bir ağrı vardı. Hatta Bu ağrı durmadan bir girip bir çıkıyordu. Bu heyecandan mıydı bilmiyorum.
Sular vücudumdan akarken Yiğit'in annesini düşünmeye başladım. Annesi o yaşlı ağaç formuna mı girmişti?
Gölgeyi ben hallederim derken ne demek istemişti. Ellerimle saçlarımın suyunu akıtırken derin bir nefes aldım. Peki Kan'a ne olmuştu? Başkan beni burada kolaylıkla bulabilirdi. Banyodan çıkıp havluyla güzelce kendimi kurutup üstümü giyinmiştim. Havanın soğuduğunu titrememden hissetmiştim. Ben diğer ülkede bir kaç gün kalmıştım ama burada günler ilerlemiş görünüyordu. Ne kadar zaman geçtiğini merak ediyordum.
Saçlarımın suyunu havluyla aldım. Nemli kalan saçlarımı dağıtıp aşağı indiğimde herkes beni bekliyordu. Egemen'in eli ağzında volta atıyordu. Oktay abim koltuğun kenarına oturmuş bir elini dizinin üstüne hafifçe vuruyordu. Babam sandalyede oturmuş elleriyle başını kavramış yere bakıyordu. Uğur yakınlarda bir duvara dayanmış ayağıyla sıkıntıyla yere vuruyordu. Annem beni çoktan fark etmiş ayakta bekliyordu. Yiğit'i görememiştim.
Egemen beni görür görmez koşarak boynuma atladı. Öyle sıkı sarılıyordu ki boğulacağımı hissetmiştim.
" Neredeyse iki haftadır kayıpsın! Kafayı yiyecektik! Hiçbir iz yoktu." Onun endişeli sesi beni üzmüştü. Belki buraya hiç gelmemeyi bile düşünüyordum. Onları böyle görünce onlara haksızlık yaptığımı anladım. Egemen'e kollarımı dolayıp ona sıkıca sarıldım.
" Özür dilerim. Her şeyi bir anda hatırladım. Başımdan darbe almış olmayım. Ne olduğunu hatırlamıyorum." Onlara hiçbir şey anlatamazdım.
Egemen benden ayrıldıktan sonra hemen Oktay abim sarıldı. Onları özlediğimi fark etmiştim. Kokularını içime çekerken özlemimi gideriyordum. Uğur yanıma çekinerek yaklaşıp " Sarılabilir miyim?" Diye sordu. O gözlerimin içine bakarken gözlerim doldu. Bana Yiğit'i hatırlatıyordu.
" Gel buraya seni küçük velet!" Ona sıkıca sarılarak arkasını sıvazlamaya başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan özgürce dökülüyordu.
Ondan da ayrıldığımda sıra babama gelmişti tekrar. Babam yanaklarımı öpüp " Seni kaybetseydim kafayı yerdim!" Derken iç çekiyordu.
" Baba buradayım. Geçti artık. Şişsst." Onun yanağını okşarken onu sakinleştirmeye çalıştım.