Bölüm 20

23.6K 1.4K 181
                                    

Resim var:)

Yiğit'le yan yana yürürken hala kolu omzumlarımdaydı. " Yaşlı ağacın nerde olduğunu sana söylememi ister misin?" Bir yandan o saçlarımda ellerini gezdirirken gözüm onun yüz hatlarında geziniyordu.

" Almira ağacın arkasına saklan!" Kan beni uyardığında Yiğit çoktan beni o tarafa çekmiş sırtımı ağaca dayamıştı. Bana çok yakın dururken susmam için işaret veriyordu.

" Adam geçerken onu sarmaşığınla buraya bağla. Enerjisini çekmen gerekiyor. Sadece düşün." Yiğit bana talimat verirken gözüm bana yaklaşan Kan'a kaydı. Kan da Yiğit'le aynı şekilde durunca birbirinin içine geçmişler gibi ikiside bana bakıyordu. İkiside aynı anda bir şey söyleyince " Tek tek konuşun!" kızgınlıkla gelen adamı unutup bağırıvermiştim. Kan kaşlarını çatmış aptal mısın der gibi bakıyordu.

Buna aptallık denmezdi. Bu resmen... Birden düşüncelerim ayağıma sarılan sarmaşıklarla bölündü. Hızla yere yapıştığımda ağzımda acı bir toprak tadı hissettim. Sürüklenirken kendimi toparlamaya çalıştım ama hiçbir işe yaramıyordu.

" Bir kaçak." Etrafı tamamen dikenlerden çevrilmiş cüsseli , boyu neredeyse benim iki katım kadar bir adamdı. Elinde oluşturduğu sarmaşıklarla beni bağlamış ormanın içinde sürüklüyordu. Kan yanımda yürürken " Bu sana ders olsun." Dedi rahatlıkla.

Kan' a ters bir bakış atarken beni sürükleyen adama bağırdım.

" Hey beni nereye götürüyorsun! Bırak beni!" Ellerimle otlara tutunmaya çalıştım. Yiğit ortalıktan kaybolmuştu. Onu gözümle ararken gölge fısıldadı.

" Sakin ol. Seni liderlerine götürüyor. " onun sesini duyduğumda şaşırmıştım. Sürüklenirken her tarafım ağrıyordu. Üstümdeki sarmaşıklar en azından bunu daha az acılı hale getiriyordu.Birden karşımda Küçük dekayı görünce öylece bakakaldım.

" Almira gölgeye söyle Yiğit'in bedenini kullanmayı bıraksın ona daha çok zarar veriyor." Şuan kendi acımdan ve sürtünme seslerinden onu duyamıyordum. Koca adamın bağladığı sarmaşıktan enerji akımının bana doğru olduğunu hissetmem beni rahatlatıyordu.

"Diyorum ki..." Küçük deka bir şeyle mücadele edermiş gibi silikleşmeye başladı. Onu ilk kez böyle görüyordum.

Bir yere girerken duvarları yapraklarla sarılmış bir şato gördüm. Küçük dekayı demin hayal olarak falan mı görmüştüm acaba? Koca adam durup beni o devasa elleriyle tutmuş ve ayağa kaldırmıştı.Her tarafım çizik çizik olmuştu.

" Bu da kim!" Bir kadın kükremesi duyunca korkuyla yutkundum. Kan'a doğru baktığımda o etrafı inceliyordu. Koca dikenli adam başka bir dil konuştuğunda hiçbir şey anlamamıştım. Dikenleri o kadar keskin gözüküyordu ki küçücük bir dokunuşla bile her şeyi kesebilirdi. Bağıran kadını seçebildiğimde üstündeki renkli çiçeklerden oluşmuş giysisi parlıyordu. Göz kamaştırıcı güzelliği olan kadının gözleri sapsarıydı.

İlginç bir yüz yapısı olmasına rağmen bu farklılık onu daha güzel yapıyordu. Yanına başka bir yaşlı adam yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Kadının gözleri büyümüş bana bakıyordu.

" Sen!" Bana doğru elini işaret etmiş ve kaşlarını çatmıştı.

" Buraya neden geldin! Ülkemde huzur istiyorum senin yüzünden bir savaş daha değil!" Kadının sivri sözleri tek tek batıyordu sanki. Beni sevdiği pek söylenemezdi.

" Savaşı başlatan ben değilim." Duruşumu değiştirip onun karşısında daha dik ve inatçı bir şekilde durmuştum.

Kadın küçük bir kahkaha atıp " Her kötülüğün başı sensin! Herkesi bu güç arayışına iten sensin! " beni aşağılarken bana doğru küçük adımlarla yürümeye başladı.

IŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin