Rosé yeni tanıştığı bir çocukla öğle yemeği yemeye gitmişti. Jennie ise dersi olduğu için yanımdan ayrılınca bana da kampüsü gezmek için kocaaaaa bir gün kalmıştı.
Janss Steps adı verilen uzun merdivenlerden inip Powell Kütüphanesi'ne gelmiştim. Sadece binanın mimarisi bile bütün üniversite hayatımı burada geçirmem için yeterliydi.
Kütüphanenin içini gezerken elime bir ton kitap toparlamış ve en sonunda da sessiz bir köşeye kitaplarımı dizip oturmuştum oraya. Kitapların arasında kaybolmaya bayılıyordum ve şimdiden bu koca kütüphane, bana binlerce okunması gereken kitap sunuyordu. Üniversite hayatım boyunca bunlardan kaçını okuyabilirdim acaba?
Kitapların arasında kaç yıl geçirdiğimi bilmiyordum ama biri beni dürttüğünde irkildim ve merakla arkamdaki kişiye baktım.
"Merhaba," dedi fısıldayarak, iyi giyimli genç bir adam. "Sanırım aradığım kitaplardan biri sende. Bu minik kütüphaneye bakmamda sakınca var mı?"
Yakışıklı yüzündeki gülümseme öyle samimiydi ki, sonunda düzgün bir erkek öğrenciyle karşılaşabildim diye düşündüm istemsizce. "Tabii, bakabilirsin."
Teşekkür ederek masama kurduğum küçük kütüphaneden beyaz bir kitabı aldı ve fısıldadı. "Bu kitabı sende görünce seni de Diş Hekimliği bölümünden sanmıştım ama kitapların çoğu mimarlıkla ilgili gibi duruyor. Ne okuyorsun?"
İnsanları rahatsız etmeyecek düzeyde kıkırdadım ve "Mimarlık okuyorum. O dişçilik kitabının buraya nasıl girdiğini de bilmiyorum. Kitap toplarken kendimden geçmiş olmalıyım," dedim.
O da kıkırdadı ve yanımdaki sandalyeyi gösterip izin ister gibi baktı. Başımı aşağı yukarı sallayarak oturmasını işaret ettiğimde de hemen oturmuştu.
"Kitap kurdu insanlara hayranım. Bu dünyayı sadece kitap kurtları kurtarabilir." Sesli gülmemek için dudağını ısırdıktan sonra birden şaşkınlıkla bana bakmıştı. "Ah, ne aptalım, kendimi tanıtmayı unuttum. Adım Seokjin, Diş Hekimliği'nden." Elindeki kitabı göstererek gülümseyince bana uzattığı elini sıktım ve ben de gülümsedim. "Ben de Lalisa, memnun oldum. İltifat mıydı emin değilim ama söylediklerin için de teşekkürler."
Tam o esnada aklıma gelen bilgiyle nefesimi tutmuştum istemsizce. Seokjin şaşırarak bana baktığında heyecanla sordum, "Yoksa sen Kim Seokjin misin? Diş Hekimliği, son sınıf öğrencisi?"
Seokjin utanarak ensesini kaşıdı ve gülümsedi. "Evet, beni tanıyor musun yoksa?"
"Bir arkadaşım burada çok popüler olduğunu söylemişti." Kıkırdadım ve kendimi gösterdim. "Belki belli etmiyorum ama ben de Asyalıyım. Tayland'da doğdum ve 6 sene orada yaşadım. Sonra da Güney Kore'ye taşındık ve 12 sene de orada yaşadım. Amerika'ya da bu yaz taşındık."
Seokjin hayranlıkla bana bakarken yeniden gülümsemişti. Ardından, "O zaman Korece konuşabiliyor musun?" diye sordu Korece konuşarak.
Başımı aşağı yukarı sallayıp Korece konuşarak cevaplamıştım sorusunu. "Evet, ana dilim gibi konuşabiliyorum." Cevabıma karşılık Seokjin resmen ağlamak üzereymiş gibi bir hal almıştı.
"Burada birçok Asyalı arkadaşım var ama Koreli hiç yok. Gerçi sen de Koreli değilsin ama en azından Korece konuşabileceğim birini bulmak iyi hissettirdi." Seokjin samimi bir şekilde gülümsediğinde ben de utanarak gülümsedim ve ona yumruğumu uzattım.
"O zaman arkadaş olduğumuza da memnun oldum."
Seokjin yeniden gülümseyerek yumruğunu benimkiyle tokuşturdu ve "Ben de memnun oldum, arkadaşım," dedi Korece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1000 forms of me ✔
Fanfiction"Aşık olacağınız kişiyi bulun, sonra bırakın sizi öldürsün," demiş ya yaşlı, huysuz, adını bir türlü hatırlayamadığım bir bilge, acaba bizi görse ne derdi? 1000 farklı kalıp, 1000 farklı Lalisa vardı içimde. Ama hepsi bir parça eksikti sanki. Yine d...