04 i found u

1.9K 164 26
                                    

UYARI: İtalik yazılan konuşmalar Korece dilindedir. 👀

"Seokjin oppa-nim, sizi kütüphane dışında bir yerlerde görmek mümkün müydü?"

Önündeki iki boş kahve bardağına rağmen elinde üçüncü bardağını tutuyordu ama henüz uyanabilmiş gibi görünmüyordu. Öyle ki, masasına oturduğumu bile 10 saniye sonra anca fark edebilmişti.

"Hoş geldin, Lalisa. Ben de uyuyordum." Ruhsuz sesi kıkırdamama sebep olmuştu.

"Evet, görebiliyorum." Elindeki bardağa uzandım ve ağırlığını hissedince boş olduğunu anlayıp boş bardağı masaya bıraktım. Kendime daha yeni aldığım kahveyi eline tutuşturduğumda kendisi hâlâ dosdoğru camdan dışarıya bakıyor ve ölü gibi görünüyordu.

"Merak etme, kendime yenisini alırım. Ve önemli değil." Yarı şakacı yarı sitemli sesimle ayaklanıp omzunu sıvazladım hafifçe. Ardından, tekrar kasanın yolunu tutmuştum.

Saat daha erkendi ama kampüs hemen dolmuştu. Önümde kahve bekleyen uykulu öğrenciler, kahvelerini aldıktan sonra, birden enerji bombardımanı yaşıyordu sanki – Seokjin hariç – ve kahvesini içen kendisini kafenin bahçesine atıyordu. Ekim ayında olmamıza rağmen hava çok güzeldi. Burada kışın nasıl geçtiğini merak ediyordum ama görünen o ki, Los Angeles'da havalar hiç soğumuyordu.

Kahvemi aldıktan sonra kendi kendime düşünerek masaya ilerlemiştim. Masaya yaklaştığımda ise sesli düşünmeye başlamıştım. "Kore'de olsak şimdiye kaban giyiyor olurduk herhalde. Burada kar yağıyor mudur acaba?"

"O güneş gibi parlarken nasıl kar yağabilir ki?"

Masaya oturduğum sırada, Seokjin'in sesli düşüncelerimi bölen sesi beni şaşırtmıştı. Şaşkınlıkla ona bakarken istemsizce "Ne?" diye sormuştum ben de.

Bana cevap vermeyip dümdüz ileriye bakmaya devam ettiğini gördüğümde bakışlarımı baktığı yöne çevirdim ve bir grup arkadaş gördüm. Dosdoğru onlara baktığına adım gibi emindim. Ama neden bakıyordu ki?

"Oppa-nim, iyi misin?"

Seokjin bana yine cevap vermemiş ve en sonunda da ağlamaklı bir suratla başını masaya gömüp garip sesler çıkarmaya başlamıştı.

"Yah! Beni korkutuyorsun!" Birkaç kez onu dürtmüştüm ama alabildiğim tek cevap "Sandra-sshi, neden böylesin?" olmuştu. Ben olayı çözemeden de uyuyakalmıştı.

Evet, Kim Seokjin bir kafede, herkesin içinde, masanın üzerinde, kimseyi umursamadan uyuyakalmıştı. Ben de ne mi yaptım? Hayırlı bir arkadaş olup uyumasına izin verdim.

Seokjin'i nasıl uyandıracağıma dair bir fikrim yoktu. Bu yüzden, o uyanana kadar kahvemi yudumlayıp dışarıdaki insanları izleme kararı almıştım. Ancak zaman bir türlü geçmiyor gibiydi.

"Ah, cidden mi?" Sağ tarafımdan gelen kalın erkek sesi ile irkilerek sağıma döndüm. Yanı başımda dikilmiş Seokjin'i dürten çocuk bana bakmadan "Merhaba," dedi ve Seokjin'i dürtmeye devam etti.

"Merhaba?" dedim tereddütle. Kendisini tanıtmasını ya da en azından bana bakmasını beklemiştim ama açıkçası, o da Seokjin gibi bir miktar ölü görünüyordu. En sonunda Seokjin'i uyandıramayacağını anlayan garip çocuk, iç çekerek karşıma oturdu ve Seokjin'in elindeki kahveyi alıp içmeye başladı.

"Mm, şey..." diye mırıldandım, ne diyeceğimi bilemeden. Neyseki, beni bu garip durumdan kurtarma cüretinde bulunabilmişti. Birden elini uzattı ve "Ben Agust Dean," dedi. "Kısaca Agust D diyebilirsin. Jin genelde böyle sesleniyor."

1000 forms of me ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin