special episode pt.1: after 7 years

156 21 19
                                    

Gülümseyerek baktım elimdeki davetiyeye. Bu davetiyeyi göndermek için biraz geç kalmamışlar mıydı, diye düşünüyordum. Ama bir yandan da bu kadar geç kalmasına seviniyordum. Çünkü koskoca 7 seneden sonra bile Amerika'ya dönmeyi düşünebilecek kadar cesur değildim ama şimdi düşünmem için bir sebebim vardı.

"Lisa? O nedir hayatım?"

Kunpimook kollarını belime sarıp omzumun üzerinden elimdeki davetiyeye baktığında bir süre davetiyenin kimden ve ne için geldiğini anlamasını beklemiştim. Çünkü biliyordum ki epey şaşıracaktı.

"Bir saniye- Bunlar düşündüğüm kişiler mi?"

Karşıma geçip bana şaşkınlıkla baktığında güldüm ve başımı sallayarak onu onayladım. "Evet, Rosé ve Justin. Sonunda evleniyorlarmış."

Kunpimook kahkaha atarken ben elimdeki davetiyeyi mutfak tezgahına bıraktım ve su bardağı alabilmek için dolaba yöneldim. Ardından kendime su doldurabilmek için sebile yöneldiğimde, Kunpimook bıraktığım davetiyeyi almış şaşkınlıkla inceliyordu.

"Acaba sonunda bu ikisinin evlenebildiğine mi şaşırsam yoksa ünlü bir sanatçının düğününe davetiye alabildiğine mi şaşırsam?"

Tezgaha yaslanıp suyumu içerken tek kaşımı kaldırmış ona bakıyordum. Bu yüzden tepkimi gördüğünde yeniden güldü ve "Tamam tamam, gereksiz espriler hakkındaki verdiğim sözü hatırlamalıyım, biliyorum," dedi. Ben daha konuşmadan, bakışlarımla bile bunu diyeceğimi anlaması benim için oldukça avantajlıydı. Çene kaslarımı yormamak için benim adıma konuşan bir eşim vardı, daha ne isteyebilirdim ki?

"Ee, peki gidecek misin?"

Ne zaman soracağını merak ettiğim soruyu duyduğumda, aynı anda yuttuğum suyun ardından derin bir nefesi dudaklarımın arasından saldım ve "Bilmiyorum," dedim. "7 yıldır bunu düşünmemeye çalışıyordum ama artık zamanı gelmiş gibi duruyor."

Elindeki davetiyeyi yeniden orta tezgaha bıraktıktan sonra yanıma geldi ve bana kollarını açtı. Bana neyin iyi geleceğini gerçekten çok iyi biliyordu. Bu yüzden ikiletmeden elimdeki bardağı arkamdaki tezgaha bıraktım ve ona sıkıca sarıldım.

"Ne olursa olsun yanında olup seni destekleyeceğimi unutma." Belime sardığı kollarından birini saçlarıma çıkarıp hafifçe okşadığında "Biliyorum," diye mırıldandım. "Teşekkür ederim, Bambam."

Yaklaşık yarım saat sonra sevgilisiyle buluşmak için evden çıkan eşimi gülümseyerek uğurladım ve bir cumartesi akşamımı daha televizyon başında geçirebilmek için dondurma kutumla kaşığımı elime alıp oturma odasına geçtim. Düğüne katılıp katılmayacağımı başka zamanda da düşünebilirdim.

Netflix'te izlemediğim bir dizi bile kalmamıştı ve bu yüzden biraz neşelenebilmek adına Friends'ten rastgele bir bölüm açmıştım. RM'in bu diziyi ne kadar sevdiğini hatırladığımda ise yüzümden anlık bir gülümseme geçip gitti.

Her ne kadar düğünü, beynimin sonra düşünülecek şeyler klasörüne yerleştirmiş olsam da diziye asla odaklanamıyor ve düğüne- daha doğrusu Amerika'ya gitsem neler olabileceğini düşünüyordum. Birincisi, arkadaşlarımın daha evlendiğimden bile haberleri yoktu ve karşılarına Bambam ile çıkmam büyük bir şok olurdu. İkincisi, onlara aslında Bambam'le nasıl bir ilişkimiz olduğunu açıklamam bile onların anlık kalp krizleri geçirmesi için yeterdi. Üçüncüsü- Ahh, işte üçüncüsü en zoruydu. Parmağımda Bambam'in yüzüğü ve boynumda, kalbimin hemen üzerinde ise Taehyung'un yüzüğü ile onun mezarını ziyaret edemezdim. Bambam'in yüzüğünü çıkarıp gitsem de olmazdı, kimi kandıracaktım ki? Her ne kadar mutlu olmamı istese de ve aslında Bambam'le birbirimize aşık olmasak bile de bu yaptığım ona ihanet gibi geliyordu. Kesinlikle, bu her açıdan ona bir ihanetti.

1000 forms of me ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin