Jennie ile Rosé'nin gariplikleri ve Seokjin'le tartışmamız bütün gece beni uyutmayınca sabah uyanır uyanmaz Whatsapp grubumuza mesaj atma gereği duymuştum. Artık hepsini bir araya toplayıp düzgünce konuşmam gerekiyordu.
Lalice: Konuşmamız gereken şeyler var, öğle arasında ağacın altında olun.
Lalice: HEPİNİZ.
Gelecekler miydi? Bilmiyordum. Peki, beni dinleyecekler miydi? Umuyordum.
Öğle saatine kadar gün geçmek bilmemişti sanki. Jack'in dersi iptal olduğundan o da okula gelmemişti ve bizimkilerle yapacağım konuşmanın gerginliği ile Jack'in yokluğu, öğle saatine kadar beni mahvetmişti.
Ağacın altındaki masaya vardığımda hepsinin gelmiş olduğunu görerek rahat bir nefes aldım. Biri bile eksik olsaydı gururum kırılmış bir halde başlardım konuşmaya. Ama o an, iyi hissediyordum.
"Öncelikle, geldiğiniz için teşekkür ederim," dedim, sanki bir toplantı başlatıyormuş gibi.
"Teşekkür etmene gerek yok. Ama acele edersen sevinirim, Jay beni bekliyor." Agust'un soğuk sesini duyduğumda "Jay seni bir süre daha bekleyecek o zaman," demiştim. "Birkaç saatini bize ayırsan bir sorun olmaz herhalde, zaten her gün onunla görüşüyorsun artık."
İstemsizce sert çıkan sesime karşılık Agust derin bir nefes aldı ve bakışlarını kaçırdı. Benimle tartışmak istemiyor gibiydi.
"Ne hakkında konuşacaktın, Lalisa?" Rosé'nin meraklı sesini duyunca derin bir nefes aldım ve "O halde, başlıyorum," dedim oturdukları masaya yaklaşarak. Ellerimi masaya yerleştirdiğimde ise gergin bir sesle "Bu aralar hepinizde bir gariplik var," dedim. "Son 1 aydır sizden uzaklaşmışım gibi hissediyorum, çünkü bana hiçbir şeyinizi anlatmıyorsunuz. Üstelik, bunu bilerek yapıyorsunuz gibi hissediyorum."
Jennie ve Rosé, bir an için birbirlerine baktıklarında Agust gerginlikle "Ben, Jennie sana çoktan anlatmıştır diye düşünmüştüm," dedi. "O yüzden gelip anlatma gereği duymamıştım ama dün, sen öyle şaşırınca Jennie bilerek anlatmadı diye düşünüp telaşlandım. Üzgünüm."
Tam da konuşmak için ağzımı açmıştım ki, sol tarafımdan Jennie'nin hiddetli sesi geldi. "ONA HER ŞEYİ ANLATTIN MI?!"
"Hayır, ona bir şey anlatmadım. Sadece ağzımdan bir şeyler kaçırdım, o kadar!" Agust da sinirli bir ses tonuyla ona cevap verince "Çocuklar! Kesin şunu!" dedim yüksek bir sesle. "Jennie, benim öğrenmem neyi değiştirdi ki? Biz arkadaş değil miyiz? Neden anlatmadın?"
"Çünkü senin mükemmel bir ilişkinin olduğunu düşünüyordum ve seni kendi dertlerimle rahatsız etmek istemedim."
Jennie, gözlerini benden kaçırarak konuştuğunda aklımda yankılanan tek kelime, düşünüyordum olmuştu. Artık düşünmüyor muydu?
Ne demek istediğini sormak istediğim sırada, Agust benden hızlı davranmış ve "Demek beni bir dert olarak görüyorsun Jennie," demişti. "Gerçekten müthişsin."
"Kendini bana dert yapan sensin, Agust! Şu halimize bak! Senin yüzünden grubumuz parçalandı!"
Jennie'nin hiddetli sesini, Rosé'nin sesi bastırmıştı. "Hey hey hey! Grubumuzun parçalandığı falan yok!"
"Öyle mi dersin, Chaeng?" Kollarımı birbirine bağladığımda, gözlerimle sağ tarafımda oturan ve ben yanlarına geldiğimden beri konuşmayan Seokjin'i işaret ettim. "Birileri öyle düşünmüyor ama. Hatta, bu arkadaşlığı kurtarmak onun için önemli değil bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1000 forms of me ✔
Fanfic"Aşık olacağınız kişiyi bulun, sonra bırakın sizi öldürsün," demiş ya yaşlı, huysuz, adını bir türlü hatırlayamadığım bir bilge, acaba bizi görse ne derdi? 1000 farklı kalıp, 1000 farklı Lalisa vardı içimde. Ama hepsi bir parça eksikti sanki. Yine d...