Sandra ve Jack, karşımda gergin bir şekilde otururken derin bir nefes aldım ve "Endişelenmeyin, artık iyiyim," dedim.
Jack duruşunu dikleştirip bana baktı ve "Lalisa, sana daha önce anlatmalıydım," dedi. "Gerçekten çok üzgünüm."
"Asıl ben üzgünüm. Arkadaşlarımla ettiğim kavgadan daha yeni çıkmışken o sinirle gelip sana saldırmamalıydım."
Sandra alt dudağını dişlerken "Seokjin gerçekten de dediğin kadar kötü bir halde miydi?" diye sordu. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladığımda iç çekerek telefonuna bir milyonuncu kez baktı ve alt dudağını büzdü, yeniden. "Hâlâ geri dönmedi."
"İstersen bir de Agust'u aramayı dene. Şimdi onunla birliktedir muhtemelen."
Sandra fikrimi beğenmiş olacak ki, başını sallayarak beni onayladı ve ayaklanarak mutfağa doğru ilerledi. Böylelikle, salonda Jack ve ben kalmıştık.
"Demek bu yüzden öyle garip davranıyorlardı." Jack sıkıntıyla dirseklerini bacaklarına yasladı ve başını ovmaya başladı. "Sandra, Jennie'nin bize geleceğini söylediğinde odama kapanmamı ve oradan çıkmamamı söylemişti. Ben de üst kata çıkmayacağından beni göremeyeceğini düşünerek rahatça duşa girmiştim. Ama demek ki, duştan çıktığımda beni bir şekilde görmüş."
"Ve yanlış anlamış." Cümlesini tamamlayıp bir kez daha iç çektim ve başımı geriye yaslayarak gözlerimi kapattım.
"Doğal olarak." Jack de cümleye son eklemesini yapınca ortama kısa bir sessizlik çökmüştü. Ardından Jack, "Lalisa," diye seslenmiş ve ben ona baktığımda başını kaldırmıştı. "Önceden anlatmalıydım, gerçekten çok üzgünüm. Seni büyük bir hayal kırıklığına uğrattım."
"Jack, bir kez daha özür dilersen bu sefer gerçekten çıkıp gideceğim. Sana sorun olmadığını söyledim." Sinirli bakışlarımla ona baktıktan sonra ayaklandım ve yanına oturup elimi bacağına yerleştirdim. "Ama merak ediyorum, neden kardeş olduğunuzu saklıyorsunuz?"
"Biliyorsun ki, ben kısmen bir ünlüyüm. Sandra bu tarz şeylerden pek hoşnut olmadığından Youtube'da ya da Instagram'da asla onunla ilgili bir şey paylaşmadım – ki takipçilerim onu rahatsız etmesin. Bu yüzden arkadaşlarımıza da söylememeyi tercih ettik, ne olur ne olmaz diye. Bir tek Jim biliyordu."
Anlayışla başımı salladığımda aklıma gelen yeni bir düşünceyle duraksamıştım. "Bir saniye," dedim düşüncelerimin arasında. Ardından yaşadığım büyük bir aydınlanmayla Jack'e baktığımda, o da bana merakla bakıyordu. "Sandra'nın soyadı Kim, o halde seninki de-"
Jack birden gülmeye başladığında ben hâlâ şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Jack Vante adı üzerime öyle bir yapıştı ki, ben bile gerçek adım buymuş gibi hissediyorum bazen."
"Ne yani? Gerçek adın Jack Vante değil mi?" Büyük bir şok içerisinde elimle ağzımı kapattığımda istemsizce gülmeye başlamıştım. "Kimsin sen?!"
Jack güldü ve "Vante, Dante'ye olan hayranlığımdan gelen bir isim," dedi. "Jack Vante, tamamen sosyal medyaya ait bir adam yani."
"Peki, gerçek adın ne?"
Sorum üzerine Jack gülümsedi ve "Jack T. Kim," dedi. Merakla kaşlarım çatılırken "T?" dediğimde ise Jack, "Taehyung," diye mırıldanmıştı.
Tam o anda, aklıma Seokjin'in Sandra hakkında anlattıkları gelince yeni bir şok dalgasına kapılmıştım. "Sandra'nın babası melezdi, yani Sandra'da da Koreli genleri vardı. Öyleyse sen de melezsin?"
Jack başını sallayarak beni onayladığında heyecanla devam etmiştim. "Sandra isimlerini büyükannelerinden alıyordu! Yoksa seninkiler de büyükbabalarından mı geliyor?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1000 forms of me ✔
Fanfic"Aşık olacağınız kişiyi bulun, sonra bırakın sizi öldürsün," demiş ya yaşlı, huysuz, adını bir türlü hatırlayamadığım bir bilge, acaba bizi görse ne derdi? 1000 farklı kalıp, 1000 farklı Lalisa vardı içimde. Ama hepsi bir parça eksikti sanki. Yine d...