2018'in Haziran ayına geldiğimizde sonunda Taehyung ve Jim tüm derslerini verebilmişlerdi ve mezuniyetlerine hazırlanıyorlardı. Evliliklerinin neredeyse 10. ayına gelen Seokjin ve Sandra ise bebek planları yapmaya başlamışlardı.
Her şey hepimiz için mükemmeldi. Gerçekten hayatımızın en renkli yıllarını yaşıyorduk ve tek korkum renklerimizin solmasıydı. Ama o sıralar, rengimizi soldurmaya cüret edenbilecek kimse ve hiçbir şey yok gibiydi.
Sandra ve Seokjin'in evinde geçirdiğimiz sıradan günlerden biriydi. Taehyung ve Jim, ertesi günkü mezuniyet törenleri için son hazırlıklarını yapıyorlardı. Töreni videoya kaydedip Youtube kanallarına yüklemeyi düşündüklerinden, tören öncesi hazırlıklarının bir kısmını da kaydediyorlardı.
Sandra bize smoothie yaparken ben, Rosé ve Jennie de mutfaktaki orta tezgahın yanındaki sandalyelere oturmuş onu izliyor ve Seokjin hakkında anlattığı dedikoduları dinliyorduk. Oğlanların bizi duyup duymadıkları konusunda oldukça rahattık, çünkü hepsi salonda büyük bir karmaşa içinde Taehyung ve Jim'in vloguna katkıda (!) bulunmaya çalışıyorlardı.
Sandra dilimlediği muzları blendera atarken "Klasik Seokjin işte," dedi. "Ne zaman kıvamımız -anlarsınız ya- tam olarak yerine gelse bebek düşüncesiyle telaşlanıyor."
Sandra blenderı çalıştırdığında, blenderın sesine kızlarla kahkahamız karışmıştı. Sandra blenderı durduğunda ise Rosé öne doğru eğilip alçak sesle konuştu. "Daha önce hiç sevişmediniz mi sanki? Niye bu kadar telaşlanıyor?"
"Bilmem," dedi Sandra, omuzlarını silkerken. Bu sırada kesme tahtasında kalan küçük bir muz parçasını da ağzına atmıştı. "Öncesinde elbette birlikte olduk ama ben çocuk yapalım dediğimden beri epey telaşlı. Baba olmak onu korkutuyor sanırım."
"Seokjin'in baba olduğunu düşünmek beni de telaşlandırıyor. O haklı." İstemsizce kurduğum cümlenin üzerine kızlar gülmeye başlayınca ben de epey gülmüştüm.
"SANDRA! BİZE SU GETİRİR MİSİN?" Taehyung'un kalın sesi mutfağa ulaştığında gözlerimi devirdim ve "KALK KENDİN AL BÜCÜR!" diye bağırdım. Benden küçük olduğundan falan değildi elbette ama Sandra'nın ona böyle seslendiğini bildiğimden bu şekilde cevap vermek istemiştim. Ki birkaç saniye içinde, Taehyung hemen dibimde belirmişti. "Bana bücür mü dedin sen?"
"Evet, dedim." Beni tezgahla kendi arasında sıkıştırdığında elimi yüzüne yerleştirip onu itmeye çalışmıştım ama hızlı bir hamleyle elimi ısırdığı için planım başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Böylelikle biz didişmeye başladığımızda, Jim'den kısa bir süre önce ayrılan Jennie işaret parmağını ağzına sokarak kusuyor gibi yapmıştı. Sandra ve Rosé ise gülmekle meşguldü.
"Yine kavga çıkmış, hiç söylemiyorsunuz." Jim neşeyle mutfağa girip tezgaha yaslandı ve Jennie'ye göz kırparken Sandra'nın smoothiemize kattığı çikolatalardan bir parça alıp ağzına attı.
"Geldi yine." Jennie, göz devirerek Jim'e arkasını döndüğünde Jim kahkaha atmıştı. "Sana çapkınlık yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim Jennie, unut bunu."
Jennie yüzünde oluşan gülümsemeyi bastırmaya çalıştığında neden ayrıldıklarını kendimce tekrar sorgulamıştım. Ama asla mantıklı bir sebep bulamıyordum. Bu ikili oldukça garipti.
"NE?!"
Salondan gelen sesle hepimiz irkilerek mutfak kapısına doğru bakmıştık. O sırada Rosé, "Justin miydi o?" dedi ve hepimizin kaşları kısa bir anlığına çatıldı. Biz ne olduğunu anlayamadan da Justin coşkulu bir çığlık atmış ve peşindeki telaşlı Seokjin'le koşarak yanımıza gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1000 forms of me ✔
Fanfic"Aşık olacağınız kişiyi bulun, sonra bırakın sizi öldürsün," demiş ya yaşlı, huysuz, adını bir türlü hatırlayamadığım bir bilge, acaba bizi görse ne derdi? 1000 farklı kalıp, 1000 farklı Lalisa vardı içimde. Ama hepsi bir parça eksikti sanki. Yine d...