12 perfect moment

1.3K 119 78
                                    

Okyanus kıyısına bıraktığımız ayak izlerimize baktım ve gülümsedim. Elimizde ayakkabılarımızla ve dalgalar çarpıp da ıslatmasın diye paçasını katladığımız pantolonlarımızla yürüyorduk. Gece olduğu için ılık sayılabilecek su ayaklarıma çarptıkça sıçrıyor ve gülüyordum. Jack de her seferinde benimle birlikte kahkaha atıyor ve kendi ayaklarını benim ayaklarımın önüne siper etmeye çalışıyordu.

Her şey çok güzeldi. Hatta öyle güzeldi ki, bunu bozacak bir şey olmasından korkuyordum.

Ama tam o an fark ettim ki, bunu bozabilecek tek kişi bendim. Jack'in kahkahasını izlediğim her an, ona temas ettiğim ve onun bana temas ettiği her an, sanki bu yaptığım yanlışmış gibi hissediyordum. Ona umut veriyordum.

Ben bunları düşünürken Jack aniden elimi tuttu ve yavaşça koşmaya başladı. "Gel hadi!"

"Nereye?" diye bağırdığımda adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordum.

Hemen sonrasında yavaşlayıp yürümeye başladığında, hemen ilerimizdeki kayalık alanı fark etmiştim. Beni oraya götürdü ve çok da yüksek olmayan kayanın üzerine kolayca çıkıp elini bana uzattı. Elimi ona verdiğimde beni de yukarıya çekmiş ve ardından kayalığın üzerine oturmamı sağlamıştı. Oturur oturmaz ayaklarıma vuran suyla irkilmiştim. Jack ise bu halime gülmüştü.

"Buranın özelliği bu işte. Buraya oturduğunda ayaklarına dalgalar çarpıyor ve sen de bu manzaranın keyfini çıkartırken aynı zamanda okyanusu hissedebiliyorsun."

"Mükemmel," diye fısıldadım manzaraya bakarken.

"Evet öyle," dediğinde elini saçımda hissetmiş ve merakla ona bakmıştım. Parmaklarını narin bir çiçeği incitmekten korkarcasına saçlarımda gezdirip saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığında, benden bahsettiğini anladım. Mükemmel olan bendim.

Derin bir nefes alıp "Jack," diye fısıldadım. Neden yaptığımı bilmiyordum ama dudaklarını izliyordum.

"Lalisa," diye fısıldadığında istemsizce içim gitmişti ve ben gözlerimi kapatıp yanağımı, yüzüme doğru inen eline sürtmüştüm, bir kedi gibi.

"Absentin etkisi mi yoksa gerçekten de bütün güzelliğinle karşımda oturmuş bana mı bakıyorsun?"

Sorduğu soru üzerine gözlerimi açtım ve yanağımı elinden çekmeden ona gülümsedim. "Gerçekten de karşında oturuyorum ve gerçekten de sana bakıyorum."

"Gülümsemen?"

"O da gerçek." Yüzümdeki gülümseme büyürken içimdeki mantıklı Lalisa çığlık çığlığa bağırıyordu: UMUT VERİYORSUN!

"Avucumun içinde hissettiğim bu sıcaklık?"

"Gerçek."

ONU ÜZECEKSİN! ONU ÜZECEKSİN, APTAL!

Jack birden güldü ve ardından da alt dudağını ısırdı. Başını hafifçe iki yana sallarken "Olamaz, gerçek olamayak kadar mükemmel bir an bu," diye fısıldamıştı.

Hiçbir şey diyemedim. Çünkü haklıydı. Gerçek olamayacak kadar, hatta gerçek olmaması gerekecek kadar mükemmel bir andı bu. Ama kendimi onun aurasından alamıyordum.

Aramızdaki mesafe ne ara bu kadar daralmıştı, bilmiyorum. Ama Jack bana doğru eğilmeye başladığında nefes alışımın ne kadar hızlandığını hatırlıyorum. Aldığım nefesin bana yetmediğini de hatırlıyorum. O an, dünyadaki bütün oksijeni ciğerlerime doldursam bile bana yetmezdi, sanki.

Mantıklı Lalisa, içimde bir yerlerde, dışarı çıkmak istercesine bedenimi yumruklarken Jack'in bana yavaş yavaş yaklaşmasını izledim. Donmuştum, hiçbir şey yapamıyordum.

1000 forms of me ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin