2.BÖLÜM: "SONSUZ"

1.2K 196 533
                                    

2.BÖLÜM: SONSUZ

"Gitmek birazcık ölmektir."

***

Her gün gittiğin yol aynı. Her gün önünden geçtiğin kitapçı aynı. Her gün koştuğun cadde aynı. Her gün baktığın gökyüzü aynı. Her gün izlediğin yıldızlar aynı. Her gün okuduğun satırlar aynı. Takvimler değişiyor fakat içindeki acı hep aynı.

Bu aynılıklar kocaman ayrılıklara gebe.

Nefes aldığın oksijen karbondioksit olmuş göz devirmekten başka bir şey yaptığın yok. Her gün içtiğin kahvenin tadı değişmiş, en kötü bildiğin insanlar meğer realist düşünceli olanlarmış artık umursamıyorsun.İçinde bulunduğun oda bir politika kavgasına dönüşmüş yaptığın tek şey omuz silkmek. Öyle hissiz öyle cansızsın ki atom patlasa rüzgar sanıp pencereyi kapatacaksın.

Ne kadar bahtsızsın sen ya sevdiğin adamın sevgilisine hediye almakta ne oluyor?

Hiç, mırıldanmalarını sürdürürken ben susuyordum. Ona her bakışımda beyazlığa veda etmiş kendi benliğimi görüyordum. Sanırım şu anki ruh halimi en iyi yansıtan şeydi. Hiç gözlerini sildi, koşarak odasının kapısını çarptı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Onun kusuruna bakmayın, arada dağılır ama sonra toparlardı.

Biz böyleydik. Ben ve Hiç yani. Bir şeyleri kabullenmeye başladıktan sonra fark etmiştim bunu. İnsanlar doğar, insanlar ölür, iyiler kaybeder, kötüler kazanır; ceylan belgeselinde ceylana acırsın, aslan belgeselinde aslana. Değişmez. Değiştiremezsin. Değiştirmeyeceğin şeyleri hayatının merkezine koymamalısın. Bu seni yıpratır, yorar, tüketir, günün sonunda öldürür.

Ve sonra bir gün öylece uyanır, kapıyı çalan katilini içeriye buyur edersin. Katiline bir çay demler, çay dem tutana kadar acılar içinde kıvranırsın.

Ve kıvranırsan katil katilin değil, merkezine koydukların; merkezine koyduklarından ötürü kendinsindir.

Sen kendini katlettin.

Ben kendimi katlettim.

Önünde durduğum kuyumcu olamayacak kadar şık bir mağazaydı. Gözlerimi ölü bir bedene hapsetmiş gibi hissederken göz devirmemek elde değildi. Buralar fazla pahalı yerlerdi. Beni aşardı. Hayır bahsettiğim yoksulluk değildi, sadece şatafatı sevmiyordum. Gönlüm gösterişe, gösteriş kokan insanlara kördü. Ne usta bir yalancıyım. Oysa ben Korhan sosyetesinin en önde gelen ailesine on yedi sene önce kapak atmış o kızdım. İçlerine doğdum, içlerinde öldüm.

Kafamı iki yana olumsuzca sallayıp içeri adımlarken botlarıma takıldı gözlerim. Siyah botlarımdaki çamuru içeriye yakıştırmadım. Az önce taksiye binmemiş yürümek için ısrar etmiştim. Bu sebeple önce yağmura yakalanmış ardından çamur dolu bir yoldan geçmek zorunda kalmıştım.
Ayağımı yere iki kez vurdum ve hayatımda derin izler bırakacağından emin olduğum kuyumcuya girdim. Hiçbir şey aynı gibi kalmayacaktı. Hissediyordum. Yerdeki fayanslar bembeyazdı. İçeri bir adım attığımda hemen kirleniverdi yer. Utandım. Gerçek anlamda bir utanmaydı bu. Sanki ben bu evreni kirletmek için gelmiştim de... Yerdeki çamurlu ayak izleri gözü köredecek kadar belirgindi. Gözlerim kuyumcunun gözlerine kaydı. Beni küçümsercesine bakan ukala gözleri yerdeki çamur izlerinden kaydı ve bana döndü. Derin bir nefes aldı ve o kendini beğenmiş kibirli sesi kuyumcunun dört duvarında eko yaptı.

"Buton hemen sağ tarafta..." dedi eliyle kırmızı butonu gösterirken gözlerim hafifçe açıldı ve sağ kaşımı saşkınlıkla havaya kaldırdım.  "Pardon?" diyebildim sadece, şaşkınlığım yüzüme yansımıştı. O ise kötü bir adam gibi tekrar konuşmaya başladı. "Diyorum ki şu son zamanlarda gelen o 'Fakir değiliz ama ayağımızdan belli beş kuruşumuzun olmadığı' diyen hırsızlardansan buton sağ tarafta."

LEYL (ELZEM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin