Beni unutma lütfen bahar; sen gittin diye kış adil davranmıyor, kardelenler lanet okuyor. İyi değilim bahar, lütfen geri gelebilir misin?
***
Ilık hava enseme sert bir darbe vurmadı tabii ki. Okşadı geçti. Gözlerimi denize çevirdim. Elimdeki kalemi dizlerime bıraktığımda ılık hava saçlarımı karıştırmaya devam etti. Gözlerim etrafa kaydı. Şortumun açıkta bıraktığı bacaklarımı hafif bir titreme yaşadı. Tekrar etrafa döndüm. Kümeler halinde öğrenciler kendi aralarında gülüp şakalaşıyordu. Saat akşam sekizdi. Güneş daha taze batmıştı.
Milas'ın sıcak ağustos akşamı birkaç gün sonra kendini ılık eylüle bırakacaktı ve yeni umutlar yeni mevsimin kucağında etrafta fink atacaktı. Uzun bir süredir Milastaydım. Yaklaşık dört senedir. Buraya ilk adım attığım zamanı hatırlıyordum da ne kadar yaralıydım. Anılar zihnime terli terli koşturduğu zaman yutkundum. Gözümdeki dinlendirici gözlüğü çıkartıp yanımdaki çimlere bıraktım. Önümdeki kitabı dizüstü bilgisayarımın üzerine koyduğumda etraftaki sesler iyice zihnime yerleşti.
Elim boynuma gitti. Boynundaki kolyeye dokundum. Kar tanesi. İçimden acı bir kahkaha atmak geçti ufacık bir anlığına. Bu kolyenin derin bir anlamı yoktur ki. Ya da var mıydı? Gerçekten bilmiyordum. Beş senedir neden hala boynumdan bir gün bile olsun çıkarmadığımı bilmiyordum. Hafifçe vücudumu esnettiğimde etraftaki öğrencilerin tasasız kahkahaları kulağımı doldurdu yine.
Askılı bluzumu düzelttim bu sırada elinde iki dondurmayla bana koşan genç kıza baktım. Uzundu, zayıftı, bembeyaz peynir kalıbı gibi bir teni vardı. Gözleri kocaman, masmavi ve sıcacıktı. İki senedir kaldığım öğrenci yurdundaki tek oda arkadaşımdı, Fatoş. Yakın zamanda doğum günü geliyordu ve hala ona ne alacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yanıma koşar adım geldiği zaman uzun gerçek zengin sarısı saçlarını yüzünden çekti. Zengin değildi, ikimizde değildik.
"Verda inanır mısın tam olarak o dondurmayı buldum."
Yüzüme kocaman bir gülümseme oturdu. Neşeyle mırıldandım. "İnanır mısın bende burası olduğundan adım kadar emindim." Tekrar güldüğünde dondurmayı bana uzattı. Elime aldigim külahı hızla dudaklarıma götürdüm ve gözlerimi kapatıp tadına baktım. O harika böğürtlen ve damla sakızı ağzımda dolanırken gözlerimi hızla açtım. "Yaban mersini tadı da geliyor."
Fatoş kahkahayı bastığında elimi uzattım ve elime hızla bir çak yapıp dondurmayı yemeye devam etti. Hemen telefonunu çıkarıp notlara dondurmadan aldığımız her tadı yazmaya başladı. Fatoş bir gastronomi öğrencisiydi ve harika bir gurmeydi. Gurmelik konusunda herhangi bir sertifikası yoktu ancak bu kanıya ikimiz öylece bir gün oturup karar vermiştik. Oldukça haklı sebeplerimizde vardı üstelik. Çünkü Fatoş yediği her şeyin tadını enfes bir şekilde alabiliyor ve bunu sürekli not ederek kendi tariflerine inanılmaz uyumlu bir şekilde ekleyebiliyordu.
Uzun bir süredir bu dondurmayı arıyorduk. Yurdun kapısına teslim edilmiş bu dondurma ismini bilmediğimiz birisi -muhtemelen romantik ve utangaç bir bey- tarafından bırakılmıştı. Ve biz haftalardır bu dondurmanın kim tarafından gönderildiğini öğrenmeye çalışıyorduk. Sonunda gönderenin değil ama dondurmanın kaynağı bulmuştuk. Öğrenciler tarafından oldukça dolu olan bu sahil kenarına pek uzak olmayan o ufak dondurma dükkanındaydı.
"Burayı neden daha önce fark etmedik bilmiyorum Fatoş."
Tek kaşı kalktı. "Açıkçası bu iş iyice merakımı kamçılamaya başladı. Gönderen kesinlikle sınıf arkadaşlarımdan biri. İyide neden direk gelip kim olduğunu söylemek yerine sürekli keşfedilmemiş bu enfes şeyleri karşıma çıkarıyor. Gerçekten anlayamıyorum." Gözlerinden çıkan merak duygusuna hafifçe sırıtıp dondurmayı yemeye devam ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/185156335-288-k807909.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL (ELZEM)
Romance"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." Gözleri gözlerimde merakla dolandı. Kurcalamak istiyordu. Dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı ve öy...