3.BÖLÜM:"SIZI"
"Lügatımdaki her kelime terk etti bu şehri, seni anlatmaya başladığım zaman..."
***
İnsanlar ölür, zihinler ölür, düşünceler ölür, gözyaşları ölür ve sonra ruhlar çürür. Ruhlar çöker. Gökyüzü ağlar, acılarını haykırdığın zaman boğazın düğümlenir, çığlık atamazsın. Kaybettiklerini görmeye çalışırsın fakat ufukta görünen o güneş, denizdeki yakamoz, bir anda zifiri karanlığa mahkum edilir. Ellerindeki güvercini özgür bırakamazsın. Özgürlük saç diplerinde ölür.
İntihar eder.
Kalan her saniyen fuzülüdür. Hayat senin yönetemediğin bir medcezirdedir. Çünkü sen kalansın çünkü sen ölsen bile ölmezsin. Yaraların bile yaralanır. Çizildiğin yerden koparsın. Kırıldığın yerden incinirsin. Büyürsün ama kalbindeki çocuk yaşamaya çalışır. Ta ki ruhunda ölene kadar, ruhun öldüğünde işte o zaman o çocuk özgür kalır...
Yaralanır.
Ve sonra o çocuk katledilir. Gülümsediği için özgürlüğün ve göğüs kafesinin arasında ki o izbe yollarda katledilir.
Sanırım katledildik.
Beni görmediler, Efkanı görmediler, bizi görmeden geçip gittiler. Yutkundum. Sessizliğime şaşıran Efkan kaşlarını çattı. Dudakları aralandı hafifçe aralanan dudakları yüzünden sağ yanağındaki kusurlu ancak benim için kusursuz çizgiler ortaya çıktı. Sadece şu an onun için yaptığım her şeyin birer yanlış olduğunu hissediyordum. Hem de her şeyin. "İyi misin?" Odaklandığım yere dönüp bakmamıştı bile. Gözlerimi koridordan çekmeye çalıştım. Sesinin tınısı kulaklarımda binlerce desibele meydan okudu. Çenemde derin bir titreme arzusu hissettiğim zaman kendimi toparlamam gerektiğinin farkına vardım.
Kafamı kapıdan zorla da olsa ayırıp ona doğru döndüm. Boğazım düğüm düğüm olmuşken nefes almakta zorlanıyordum. Kafamı hızla ve tedirgince salladım. "Yok bir şey, sanırım başım döndü." dediğimde kaşları inanmıyormuşcasına havalandı ve bana baktı. Gözleri kafamın içindekileri okurcasına hareket ettiğinde kendimi çıplak hissediyordum. Düşüncelerim bile çırılçıplak kalmış gibiydi.
Benim çıplak olduğum falan yok.
Hiç hızla savunmaya geçti. Gözlerim grilerle defalarca çakıştı. Bakışları altında paramparça oldum. Gözlerimi kaçırmamaya çalıştım. O adamların burada olduğunu ona söylemeyecektim çünkü Efkan'ı şu kadar tanıyorsam giderdi, beni neden kovaladıklarını bile sormadan giderdi. Ya da ben kendimi kandırıyordum. O beni, benim onu gözlerimde yücelttiğim kadar yüksekte görmüyordur muhtemelen. Aklına bir şey gelmişcesine tek kaşı havalandı ve soru soran gözleri bu sefer gözlerimi tamamen kapladı.
"Ha bu arada, unuttum sanma. O adamların neden peşinde olduğunu anlatmadın." dediğinde gözlerim büyüdü. Bunu bekliyordum ancak nasıl bir cevap vereceğimi hala bilmiyordum. Fakat bir şeyler eksikti. Düşündüğümden daha sakindi. Bunu bu kadar sakin karşılaması çok garip geliyordu. Beni konuşmam için zorlamamıştı bile. Onu yanlış tanıyor olamazdım. Tüm bu olanlar oldukça enteresandı.
Onu tanımak mı bu? Yoksa öyle olmasını istemek mi? Kendini tanıyamıyorken onu tanıyamazsın Verda...
Hiç kafamın içinde sürekli dönüp durup şeytanın aklıma getiremeyeceği şeyleri zihnimin ücra köşelerine sokarken ne diyeceğimi bilmiyordum. Beni hep en gafil, en savunmasız ve en masum anımda yakalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL (ELZEM)
Romance"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." Gözleri gözlerimde merakla dolandı. Kurcalamak istiyordu. Dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı ve öy...