13.BÖLÜM: "KARA PARA"
"Kahrolası kapitalizm bile değişmeye mahkumken ben de değişeceğim. Tamam diyenlerden değil artık yeter diyenlerden olacağım."
***
Biliyorum artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Ben değişeceğim, Zerda değişecek, Efkan değişecek. Hepimiz değişeceğiz. Bu oyun devam ettiği sürece hepimiz değişeceğiz ve biz bu oyunu bitirmek için hiç olmadığımız kadar körelecek ve yaralanacağız. Bazı hisler, bazı duygular, bazı sızılar, bazı aşklar değişmeye mahkumdur. Tıpkı kahrolası duygular ve kahrolası düşünce sistemleri gibi.
Elimdeki yüzüklere bakarken sapık gibi sabahtan beri ellerimi incelediğimi fark ettim. Paramı bir tek bunlara harcıyordum ve bundan zevk alıyordum. Uzun ince parmaklarımla bir süre daha oyalandım. Kafamı kaldırıp camdan dışarıyı seyrettim. Sınıftaki ölüm sessizliğinin tek bir sebebi olabilirdi. Sınavdaydık. Sanki saatlerdir bitmeyen bir felsefe sınavındaydık.
Bana neler oluyordu bilmiyorum ama kendimi hiç olmadığım kadar ihanete uğramış gibi hissediyordum. Kendimi hiç yaşamamış gibi hissediyordum. Kelimeler boğazımdan çıkıp intihar edecekmiş gibi geliyordu, bu yüzden uzunca bir süredir yalnızca susuyordum. Kendimi değiştirmek zorundaydım. Gerekirse o buzdan duvarlarıma bir sur daha örecektim ama yine de kendimi değiştirecektim.
"Verda." Felsefe öğretmenimizin sesiyle kafamı hafifçe ona çevirdim. Gözleri gözlerime meydan okurcasına sertleştiğinde. Altındaki kalem eteğin darlığı göz zevkimi bozuyordu. Pembeye boyadığı dudakları tekrar aralandığında omurgamı dikleştirdim. Hiçbir zaman aramız iyi olmamıştı. Her fırsatta yüzüme öfkeli kelimelerini çarpıyordu.
"Sınavın bitti herhalde."
Kafamı evet dercesine salladığımda gözlerini devirdi. "Çabuk bitirmişsin. Soruları okuduğuna emin misin?" Dudaklarım kıvrıldı hissizce. Onunla uğraşmak istemiyordum. Daha kaç kavgaya kurban edecektik kendimizi bilmiyordum ama yine konuştum. Dilimin kemiği yine salağa yatmıştı.
"Siz yavaşsınız hocam. Elimde olan bir şey değil..."
Kaşları çatıldı ve elindeki kitabı masanın üzerine yavaş ve tehlikeli bir şekilde bıraktı. "Hangi cesaretle konuşuyorsun yine?" Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Yavaşça yutkundum ve sırtımı dikleştirip sıraya yaslandım. Kollarımı birleştirdim. "Niyetinizi apaçık görebiliyorum ancak kusura bakmayın, ben sizin öğrencinizim. Muhakkak ki cesaretimizin adresi aynı." Miray'ın kıkırdadığını duyabiliyordum. Böyle afili kelimelerin arkasına sığınmazdım normal şartlarda. Sadece adamına göre muamele ediyordum, bir felsefeciyle öylece konuşamazdınız.
"Getir bakalım kağıdını." demesiyle sınav kağıdını elime aldım ve hissiz yüzümle ona doğru ilerledim. Yavaşça masasının üzerine koydum. Kağıdı ellerine tutuşturduğunda bana bakıp gözlüklerini taktı ve kağıdımı incelemeye koyuldu. Yüzünün rengi gittikçe koyulaşırken kağıdı masanın üzerine bıraktı. "Sonucum?" dediğimde ise sinirle mırıldandı.
"Diğerleriyle beraber okuduğum zaman görürsün." daha cümlesini bitirmeden zil çaldı ve ben başımla hafifçe selam verip sınıftan çıktım. Onunla aramız hiç iyi olmayacaktı. Daha dersimize ilk girdiğinde başlamıştı soğuk savaşımız. Bu sebeple felsefem her zaman iyi olmuştu, galiba öfke ve hırs besliyordu beni. Sınıf dağıldığında koridorda duruyordum. Miray arkamdan gelip sırtıma atladığında dudaklarıma garip bir gülümseme konuverdi.
"Ya senin bu kendini bilmez hocaları mort etmene bayılıyorum. Var mı bunun bir sırrı?" dediğinde kafamı ona çevirdim ve bilmiş bir şekilde dudak büktüm. "Hiçbir zaman eğilmemek. Bunu birçok kişi saygısızlık olarak yorumlayabilir fakat saygı karşılıklıdır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL (ELZEM)
Romance"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." Gözleri gözlerimde merakla dolandı. Kurcalamak istiyordu. Dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı ve öy...