4.BÖLÜM: "YAZGI"

897 159 47
                                    

4.BÖLÜM: "YAZGI"

"Avuçlarımdaki yazgıyı bile yaktım ben sırf bir kere daha sevebilmek için seni."

***

Zamanın ruhunda kaybolan benliklerinizi bulabilmek için kendinizi harcamanıza gerek yoktu. Siz dursanız zaman sizi harcardı zaten. Velhasıl acılarımızı zamana bıraktık ancak zaman adi, ucuz ve etksiz ağrı kesiciler gibiydi.

Belli bir süre sonra etkisi geçiyor ve siz yine aynı şeye dönüşüyordunuz. Yine zamanın ruhunda kaybolan benliğinizi arıyordunuz. Acı olan benliğinizi kaybedişiniz değil. O benliğe bir daha ulaşamayacağınız olacaktı. Çünkü o benlik artık zamanın ruhuna aitti.

İlk savaşı kendi harbimiz yüzünden kaybettik.

Aynadaki gözleri, gözlerimle tekrar buluştuğunda kaşlarım çatıldı. Her zamanki gibi kaşlarımı çattım. Beynimdeki düşüncelerim oluk oluk kanarken o iğrenç bir şekilde gülümseyince midemdeki safranın ağzıma geldiğini hissettim. Kötü bir hissiyatı vardı. Buram buram kan kokuyor, bu koku karın boşluğumda kendine bir yuva ararken görüyordu ki kalbimde o koku yıllar evvel ev sahipliği yapmıştı.

Hayır, ondan korkmuyordum. Ona çekiliyordum. Tanıyordum onu, tanıyordum tanımasına da bu gözleri ilk gördüğümde yaşıyor muydum? Meçhuldü... Kimsesiz bir limandı bu meçhuliyet.

"Efkan kesinlikle haklı, kaşlarını çatmamalısın."

Ağır, ağdalı, sorgu dolu gözlerimde titreyen göz bebeklerim onu hapsetti. Yavaşça burnumu çektim. Genzim kan doldu. Sözleri hayretle gözlerimin yüzünde gezinmesi ve ona kuşkuyla bakmamla son bulmuştu. Efkan'ın bana sürekli bu cümleyi kurduğunu nereden biliyordu diye düşünmeden edemiyordum. Onu gördüğüm ilk andan beri, iki omzumdaki sorgu meleği bütün olmuş, benlik olmuştu. Bundan istifade hiç kalp şeklini almış gözleriyle ona baktı.

Tanrım, ne kadar da yakışıklı bir adam.

"Kimsin sen?" sorumla birlikte tekrar hafifçe gülümsedi. Ona doğru döndüm. Acı dolu, kimsesiz, beterin beteri bakışlarıyla herhangi bir cisim olmadan karşı karşıya bakıştık. Benden uzundu. Efkan'ın aksine açık kahve saçları vardı. Koyu kahve gözleride cabası. Boyu benden bir karış uzundu. Karizmatik dahi sayılabilirdi hatta  yakışıklıydı, bunu gülünce o perspektiften hallice portresinden daha net anlayabiliyordunuz. Fakat sadece derin bir sorgulama isteği uyandırıyordu bende.

Bu istek sırtımdaki korse giymiş aşkın bir esprisiydi.

"Tanışmamızın vakti geldi Denizer." deyip bana bir adım attı. Gözlerinden ayaklarına kaydı bakışlarım. Kalbim sıkılmaya başlıyordu. Anlayamadığım kadar uzun bir sessizlik oluştu. Gözlerimi simsiyah kunduralarından çektim ve bana uzattığı kemikli parmaklarıyla süslenen eline çevirdim. Elini sıkmam için uzatmıştı. "Ben Fuat, Fuat Yaşaroğlu." dedi zevkle. Eline tekrar asabiyetle, yorgunca ve beynim sızım sızım sızlayacak baktım ve kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Onun elini sıkmak istemiyordum. Avucunda parmaklarımı hayal edince bile bir ürperti vücudumu alıp ucuz bir mahalle kenarında yapayalnız bırakıyordu. Kafamın içinde sürekli bir o yana bir bu yana hareket eden düşüncelerimi ismine fokusladım.

F. Yaşaroğlu

Tüylerimin diken diken olduğunu gördüm. Bakışları tulumumum açıkta bıraktığı kollarıma değdiğinde ufak sarı sarı tüylerin dikleştiğini gördüğüne emindim. Öyle dikkatli öyle bilinçli bakıyordu ki karşısında kendimi yabancı hissetmiyordum. Efkan'ın telefonundaki adam olduğu ise ismini söylemesiyle işte tamda şimdi kesinleşmişti. Onun bu adamla, bu adamın da benimle işi neydi bilmiyordum ama burnuma pis kokular geliyordu. Yemin ederim ki buram buram kan kokusu alıyordum. Tam ona kim olduğunu ve burada, kızlar tuvaletinde ne halt yediğini soracaktım ki içeriden yükselen seslerle kafamı o tarafa çevirdim. Hiç fısıldadı korku ve hayretle.

LEYL (ELZEM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin