14.BÖLÜM: "KÜL"
"Her yerde sessizliğin ninnisi ya da özgürlüğün gölgesi. Hayat ise küllerinden doğmak için fazla rüzgarlıydı."
***
Elimdeki toprağı biraz daha geriye iterken yağmur hızlanmaya başladı. Hızlanan yağmurla gözlerimdeki yaşlar hemen yağmur suyuyla karışıp nefesimin kesilmesine neden oluyordu. Boğazım düğümlenirken mezarın üzerindeki işlevsiz bitkileri kopardım ve toprağı tekrar düzenlemeye başladım. "Bazen seni çok tanımak istiyorum biliyor musun? Bazen kendimi senin yanına atmak istiyorum. Kimsin? Niye buradasın? O gece o olay niye oldu? Bu sorular aklımı benden alırken ben bir gerçeği daha öğreniyorum ama seni, seni hala öğrenemedim. Galiba hiç öğrenemeyeceğim..."
Sıcak ve tuzlu gözyaşlarım hızla birbirini kovalarken elim mezar taşındaki isme gitti. Yağmurla temizlenen mezar taşında elimi gezdirdim ve beyaz mermer anında çamur oldu. Soğuk taşı tüm benliğimle hissettim. Ellerimi çamura bulanan kotuma sildim ve tekrar mermer yüzeye dokunup temizlemeye devam ettim. Sonu hiç gelmeyen bir temizlikti bu.
"Hayat niye bu kadar zor ki? Babama bile güvenemezken her şeyin bu kadar zor olması neden? Peki ya sen, sen kimsin? Çocukluğumun en büyük korkularını yaşatan kadın sen kimsin? O gece orada ne işin vardı, o gece o olay niye yaşandı bilmiyorum ama bu hayatta sanırım benden başka kimsen yok. On yıldır ziyaret ediyorum seni fakat hala bir akrabanı bulamadım. Bulsam ne olacak onu da bilmiyorum gerçi." diye mırıldandım gözyaşlarımın arasında. Ellerim tekrar mezar taşına gitti ve ismi belki de bininci kez okudum.
Feride Özkul
Adını yıllarca her yerde aratmıştım ve hiçbir şey bulamamıştım. Her gece kabuslarımın sahibi olan bu kadının yalnızca adı vardı zihnimde. "Sen kimsin bilmiyorum ama hayatımı mahvettiniz sen ve babam hayatımı mahvettiniz. Aldığım her nefesten sizin yüzünüzden nefret ediyorum. Senin sevgin hepimizin hayatını mahvetti. En çok benim, en çok benimkini mahvetti ama... Feride ben artık yaşamak istemiyorum. Beni de al yanına... Lütfen..." mırıldanışımla Başımı mezara yasladım. Çamura bulandı yüzüm. Yağmur öfkeyle yağdı üzerime. Öfkeyle ağlamaya devam ettim.
Omuzumda bir el hissedince irkildim. Kafamı yavaşça yukarıya kaldırdığımda gözlerim yine o adamla, Fuat'ın kahveleriyle buluştu. Yavaşça ayağa kalktım. Gözlerim kararırken sağ elimle Fuat'ın yanağına sert bir tokat attım. Kafası sağa yatınca hıçkırarak ağlamaya başladım. "Allah belanızı versin... Daha ne istiyorsun benden. O adamla ilgili tek bir şey daha duymak istemiyorum, daha ne kadar hançerleyebilir sırtımdan, duymak istemiyorum." Bağırışlarımla kendimi yere bıraktım ve siyah kotuma daha fazla çamur bulaştı. Dizlerim soğuk çamurla beraber titremeye başladı. Oysa tüm bedenim titriyordu.
Biraz sonra Fuat'ta siyah belli ki yeni ütülenmiş, jilet gibi olan pantolonunu yerdeki çamura buladı ve yanıma oturdu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım gözlerindeki acıyı göremesem bile hissedebiliyordum, işte o kadar yoğun bakıyordu. Hafifçe yutkundu yüreği sızlar gibi. "Bu kadını..." diye mırıldandı. "Tanıyor musun?" Sözleriyle gözlerim Feride'nin mezarına gidince titredim. Bedenimden ziyade bir şekilde ruhum beni on sene öncesine götürmüştü.
"Umarım bana benzer..."
Bedenim titrerken kulaklarımdaki çığlıkları susturmaya çalıştım. Boğazımdan hiddetli bir ses çıktı. "Hayır!" Gözlerim tekrar dolarken Fuat ayağa kalktı. "O kadın..." sözleri dudaklarından değil de kalbinden çıkarcasına zor çıkmıştı. "Sadece senin değil benim de çocukluğumu mahvetti." Fuat kelimelerinin devamını getirmedi ve hızla ayağa kalktı. Kafasını hemen sol tarafına çevirdi ve yürümeye başladı. Bir anlık şaşkınlığımdan kurtuldum, kendimi Fuat'ın arkasında buldum. Peşinden giderken arkasından durması için de bağırıyordum. "Sen o kadını nereden tanıyorsun?" Fuat durmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL (ELZEM)
Romantik"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." Gözleri gözlerimde merakla dolandı. Kurcalamak istiyordu. Dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı ve öy...