26. BÖLÜM: "LÛTUF"
"Gökyüzüne dönüp mırıldandığım tüm gecelerin lûtfuna, avuçlarımı kanatan tüm ruhumun ağrısına, yine sevdim seni ve yine seveceğim seni. Seni sevmek gözyaşlarıma kıyım yapmak bile olsa yine seveceğim seni..."
***
Onu görünce gözlerim yanıyor. Kalbim öyle bir atıyor ki başka hiçbir sesi duyamıyorum. O bana öyle bir bakıyor ki başka hiçbir bakışı göremiyoum. Eğer ona olan bu sevgim olmasaydı. Ben tam olarak bu noktada olamayabilirdim. Hâlâ bu kadar güçlü kalamayabilirdim. İşte buydu. Çözmüştüm.
Hâlâ ayakta olmamın tek sebebini bulmuştum. Gülünce gözlerimin kısılışının tek sebebini anlamıştım. Efkan'dı ve Efkan'a olan sevgimdi. Onu kaşı, gözü için sevmiyordum. Bu okulda ondan çok daha yakışıklıları vardı. Tipe göre sevseydim onları severdim.
Gözlerindeki kaybı sevmiştim. O kayıptan bihaber yaşamaya çalışmasını sevmiştim. Ve şimdi anlam verebiliyordum ki ben onu hep sevmiştim. Bunu elime dolanan elinin verdiği kalp çarpıntısından dahi anlayabiliyordum. Avucum avucunda terliyordu. Üzerime dökülen soğuk su ne kadar bedenimi üşütsede avuçlarım terliyordu. Kafamı tekrar ona çevirdim. Gözlerimi açıp kapattım. Hayır, her şey gerçekti. Avucum avucundaydı. Tüm okulu benim için tehdit etmişti ve bana sevgilim demişti.
Gözlerimi tekrar açıp kapattım. Yemekhaneye döndü yine. "Umarım anlaşılmıştır." dediğinde avucundaki elimi sıktı herkese gösterircesine. Parmaklarını parmaklarıma doladığı sırada kirpiklerim titriyordu. Beni kendine doğru çekti, arkasını dönüp yemekhaneden çıkmaya yeltendi ve tabii beni de peşinde sürüklemeye.
Herkes susarken kolumdan çekiştirmesine hiçbir şey diyemiyordum. Kendimi bildiğim kadarıyla onun elimi bırakması için her yolu deneyip avazım çıktığı kadar bağırmalıydım. Böyle yapmam lazımdı çünkü beni ona muhtaç bir kız gibi görmesini istemiyordum. Soyunma kabinlerine doğru yol alıyorduk. Beni kendi soyunma odalarına götürdü. Kapıyı açtı ve içeridekilere bağırdı.
"On saniye içinde terk edin burayı! Hadi, çabuk ol!" dediğinde erkekler voleybol takımının kaptanı olarak hatırladığım çocuk Efkan'a sert sert baktı. Sanırım Efkan konuşmalarını bölmüştü. Hiç kahkaha attı ve voleybol takımının kaptanına baktı.
Desenize Sahra'nın yeni manitasını bulduk.
Hâlâ kahkaha atarken Efkan çocukla göz göze geldi. Elimi sıktı. "Ne aval aval bakıyorsun?!" deyip çocuğa yürüdüğünde elimi tutan elini sıktım ve onu geriye çektim. Yoksa çocuğun üzerine atlayacaktı. Elini çekerken sanırım tırnaklarımı da eline geçirmiştim.
Çocuk kafasını olumsuzca sallayıp soyunma odasından çıktı. Odada sadece Efkanla kalmıştık. Farkında olmadan titremeye başlamıştım. Gözlerini odada gezdirdikten sonra bana döndü. Titrediğimi fark etti. Soğuktan donuyordum.
"Siktir, sen titriyorsun!" dediğinde kafamı bile sallayamadım. Çünkü hâlâ olayın şokundaydım. Efkan elimi tutuyordu ve herkes bizi sevgili zannediyordu. Bana bakmadan elini cebine atarken elimi bırakmamıştı ve herkes bizi sevgili zannediyordu. Elindeki telefonu kulağına götürdü ve herkes bizi sevgili zannediyordu. Birkaç çalışın ardından telefon açıldı ve herkes bizi sevgili zannediyordu. Bana bakıyordu ve her-
Tamam kes artık!
"Nazlı çabuk soyunma odasına yedek kıyafetlerini getir... Sanane ne yapıp edeceğimi... Tabii ki kendime istemiyorum... Ya kızım ne çok soru soruyorsun sen... Evet sevgilim... Nazlı hemen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL (ELZEM)
Romance"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." Gözleri gözlerimde merakla dolandı. Kurcalamak istiyordu. Dediklerimden hiçbir şey anlamamıştı ve öy...