"Delirdiniz mi siz?"
Hoseok bağırıyordu, bu sırada araba da
mezarlığın batı kıyısı boyunca uzanan patikadan hızla aşağıya doğru iniyordu. Şoförün yanında, ön koltukta oturan
Hoseok kıpkırmızı gözlerle onlara baktı, şoförü onlarla tanıştırmamıştı. Yağmurluğunun başlığı altından Tae'nin tüm görebildiği, şoförün sıska yüzlü
ve sivri çeneli bir gence benzediğiydi. Buna karşın cipi bir profesyonel gibi kullanıyor, fundalıkların ve fırtınanın havaya savurduğu bin türlü şeyin arasından, sanki güneşli bir havada
gider gibi hızla ilerliyordu.
"Tropik fırtına kasırgaya dönecek diyorlar. Rüzgar saatte ortalama yüz altmış kilometre hızla geliyor. Geceyarısı, iki yüz kırk kilometreye
ulaşmasını bekleniyor. Ve siz buna aldırmadan etrafta dolanıp duruyorsunuz!""Fırtınanın kasırgaya dönüşeceğini nereden biliyorsunuz?" diye sordu Tae.
"Haberleşme operatöründen Komiser. Bir-iki saat içinde bunu da kaybedeceğimizi sanıyoruz."
"Tabii, kaybedersiniz şüphesiz," dedi Tae.
"Bizim şu anda tesisi güçlendiriyor olmamız gerekiyordu ama bu zamanı sizi aramakla geçirdik." Koltuğunun arkasına eliyle vurdu, söyleyeceğini söylemiş olmanın verdiği rahatlıkla önüne döndü.
Cip bir tümseğin üzerinden zıpladı ve Tae bir an için sadece gökyüzünü gördü, tekerleklerin altında hiçbir şey hissetmedi. Sonra lastikler pisliğe bulaştı, dik olarak alçalan keskin bir virajda fırıl fırıl döndüler. Tae'nin sol tarafında okyanus vardı. Su, beyaz ve tamamen tomurcuklanmış mantar bulutları gibi, patlamalarla çalkalanıyordu.Ardından cip bir dizi yükseltiyi aşıp hızla ağaçlığa daldı. Tae ve Jungkook şiddetle birbirine çarparken sıkıca koltuğa yapışmışlardı. Ağaçlar arkada kaldı. Ortalama bin metrekarelik ağaç yongaları ve iğneli çamlardan oluşan alanı kesen kestirme yolu geçtikten sonra, Seokjin'in kaldığı binanın arkasına çıktılar. Şoför birinci vitese taktı ve ana kapıya doğru gazladı.
"Sonra Doktor Kim'i göreceksiniz," dedi Hoseok arkasını dönerek. "Sizinle konuşmak için sabırsızlanıyor."* * *
Personel yatakhanesinin bodrumunda duş aldılar. Hastabakıcıların deposundan onlara kuru giysiler verildi, ıslak giysileriyse çamaşırhaneye gönderildi. Jungkook tuvalette saçlarını tararken beyaz tişörtüne ve beyaz pantolonuna
baktı. "Şarap listesini görmek ister misiniz?" diye sordu. "Bu akşamki özel yemeğimiz, Wellington bifteği. Çok lezzetlidir."Trey Washington başını tuvaletten içeri uzattı, Tae'yle Jungkook'un yeni elbiselerine bakarken gülmesini bastırmaya çalışıyor gibiydi. "Sizi
Doktor Kim'e ben götüreceğim," dedi.
"Başımız belada mı?""Evet, sanırım biraz belada."
"BEYLER SİZİ GÖRMEK GÜZEL," dedi Seokjin oda kapısında göründüklerinde. Seokjin bağışlayıcı bir tavır takınmıştı. Gözleri parlıyordu. Tae ve Jungkook, Trey'i kapıda bırakıp hastanenin en üst katındaki yönetim kurulu odasına girdi. Oda kimi laboratuvar önlüklü kimi takım elbiseli doktorlarla doluydu. Herkes yeşil
gölgelikli lambaların, tütmekte olan sigara ve puroların durduğu koyu renk kültablalarının bulunduğu uzun bir masanın etrafına oturmuştu.
Tek pipo, masanın en ucunda oturan Yoongi'e aitti.
"Hekim arkadaşlar, bunlar daha önce de görüştüğümüz Federaller. Komiser Kim Tae ve Jeon Jungkook""Giysileriniz nerede?" dedi biri.
"Güzel soru," dedi bu durumla eğlendiği açıkça belli olan Seokjin.
"Dışarıdaydık," dedi Tae.
"Orada mı?" Doktor yüksek pencereleri işaret etti. Pencereler kalın bantlarla çaprazlamasına kapatılmıştı. Sızan hava nedeniyle bantlar hafifçe soluk alıp veriyor gibiydi. Yağmurun parmak uçları pencerelerde davul çalıyor ve bina
rüzgârın etkisi altında gıcırdıyordu.
"Korkarım öyle," dedi Jungkook.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHUTTER † TaeKook
Romance"Hayır," dedi Jungkook başını geriye doğru eğip kızarık gözlerini kısarak Tae'ye gülümsedi."Biz bunun için fazla zekiyiz." "Evet," dedi Tae. "Öyleyiz, değil mi?"