XXV

1.2K 119 52
                                        

"Kahretsin!" diye haykırdı Tae.

"Adın Kim Namjoon," diye tekrarladı Seokjin. "Buraya mahkeme kararıyla otuz beş ay önce teslim edildin."

"Bu sizden bile beklenmeyecek kadar aşağılık bir oyun," dedi Tae elini sallayarak.

"Kanıta bak. Lütfen Namjoon, buraya..."

"Benim adım Tae."

"Buraya üç yıl önce geldin, çünkü korkunç bir suç işledin. Toplumun affedemeyeceği ama benim affedebileceğim bir şey... Namjoon, bana bak."
Tae'nin bakışları Seokjin'in uzattığı elinden koluna doğru, oradan yukarıya göğsüne ve sonunda Seokjin'in yüzüne kadar yükseldi.
Adamın gözleri şimdi o sahte merhametle ve yapay incelikle dolup taşıyordu.

"Adım Kim Tae."

"Hayır," dedi Seokjin. Bezgin bir yenilgiyle başını iki yana sallıyordu.
"Senin adın Kim Namjoon. Korkunç bir şey yaptın ve kendini bağışlayamıyorsun, bu yüzden ne olursa olsun rol yapıyorsun. Yoğun ve karmaşık bir öykü yarattın Namjoon. Kendini hala bir polis olduğuna ve bir dava için burada
bulunduğuna inandırıyorsun. Bir komployu ortaya çıkardığını düşünüyorsun. Biz bunun aksini iddia ettiğimizde de bizim sana karşı
komplo kurduğumuza inanıyorsun. Belki bunu devam ettirebilir, hayal dünyasında yaşamana izin verebilirdik. Bu beni rahatsız etmezdi. Eğer zararsız olsaydın, seni hayal dünyanla baş başa bırakırdık. Ama saldırgansın, çok saldırgansın.
Askeri eğitimler yüzünden bu konuda fazla iyisin. Buradaki en tehlikeli hastamız sensin. Seni zapt edemiyoruz. Karar verildi, bana bak."

Tae, Seokjin'e baktı, masanın üzerinden Tae'ye uzanıyordu, gözlerinde yalvarış dolu bir ifade vardı.
"Eğer senin aklını başınagetiremezsek -en kısa sürede- bir daha kimseyi incitmemen için kalıcı önlemler alınmasına karar verildi. Sana ne
söylediğimi anlıyor musun?"

Bir an için, tam olarak bir an bile değil, bir saniyenin onda birinde, Tae neredeyse ona inanmıştı. Sonra gülümsedi.

"Başlattığınız güzel bir oyun Doktor. Kötü polis kim... Dr. Geon mu?" dedi ve dönüp kapıya göz attı.

"Tamam, bizi hatırlamıyorsun" dedi Seokjin."Onu nasıl tanımazsın? Üç yıldır sırf seni iyleştire bilsin diye ne kadar uğraştı haberin var mı? Senin gözlerin kör olmuş. Sırf şu saçma Sun Me'ni bulmak için neler yaptın, ama hiç etrafına bakmadın.. Bana bak,
gözlerimin içine bak."
Tae baktı. Seokjin'in gözleri kızarmış ve uykusuzluktan yuvalarına çökmüştü. Ve gözlerinde başka bir şey daha vardı. Neydi o?
Tae, Seokjin'in bakışını inceledi. Eğer onu tanımasaydı, Seokjin'in derin bir üzüntü yüzünden acı çektiğine yemin edebilirdi.

"Dinle," dedi Seokjin, "ben sahip olduğun tek şeyim. Şimdiye kadar sahip olduğun tek şeyim. Bu düşü üç yıldır dinliyorum. Her detayı biliyorum, her ipucunu, şifreleri, kayıp ortağı, fırtınayı, mağaradaki kadını, fener kulesindeki şeytani deneyleri. Baekhyun'u ve uydurma Senatör Hurly'yi. Jimin'i rüyanda sırılsıklam bir halde ve karnından kanlar akarken gördüğünü
biliyorum. Kütükleri biliyorum."

"Resmen zırvalıyorsunuz," dedi Tae.

"Bütün bunları nasıl bileceğim ki?"
Tae titreyen parmaklarına bir bir dokunarak kanıtlarını saymaya başladı:
"Sizin yemeğinizi yiyorum, sizin kahvenizi ve sizin sigaranızı içiyorum. Kahretsin, geldiğim sabah sizden üç 'aspirin' aldım. Ondan sonraki gece beni uyuşturdunuz. Uyandığımda siz orada oturuyordunuz. O zamandan beri aynı değilim. Bütün bunlar ta o zaman başladı. O gece, migrenimden sonra. Bana ne verdiniz?"

Seokjin arkasına yaslandı. Sanki asit
yutuyormuş gibi yüzünü buruşturdu ve pencereye baktı.

"Zamanım daralıyor," diye fısıldadı.

SHUTTER † TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin