XVIII

1.3K 125 30
                                    

Hücre bloğunu geçip geri dönmek üzereyken Al'in kendisini beklediğini gördü. Granit koridorun ortasında durmuş,Tae'ye tembel tembel bakıyordu.

"Adamını yakaladın mı?" diye sordu Tae. Al, Tae'nin yanında yürümeye başladı.

"Elbette yakaladım. Kaypak piç kurusu! Ama burada, hücrenden kaçınca ancak bu kadar uzağa gidebilirsin."

Ortadan yürümeyi sürdürerek hücre bloğundan yukarı doğru çıktılar. Tae, Baekhyun'un burada hiç yalnız kalıp kalmadığını sorduğunu hatırladı.
Al onu ne zamandır izliyordu acaba? Burada geçirdiği üç günü düşündü, tümüyle yalnız olduğu tek bir an bulmaya çalıştı. Tuvalet ihtiyacını gidermek için bile personel tesislerini
kullanıyor ve o sırada ya yandaki bölmede ya da dışarıda bekleyen bir adam oluyordu. Ama hayır. Jungkook'la birlikte birkaç defa adada kendi başlarına dolaşmaya çıkmışlardı...
Jungkook hakkında tam olarak ne biliyordu? Bir an için Jungkook'un yüzünü gözünün önüne getirdi, onu
vapurda okyanusa doğru bakarken
görebiliyordu... Harika bir adam, bir anda sevilen, insanlarla kolay anlaşan bir yapıda, etrafta olmasından
hoşlanacağınız türde bir adam. Acayip bir poker oyuncusu... Bu özellikleriyle uyumlu gibi görünmeyen tek şey, babasından nefret etmesiydi. Bir şey daha vardı. Tae'nin beyninin derinliklerinde gizlediği bir şey, bir şey... Neydi o? Bir birilerine çok yakındılar, daha çok Jungkook. Yıllardır tanıyormuş gibi çok yakın davranıyordu. Rüyalar görürken Tae, Jungkook'un kızaran, endişeli gözlerini görmüştü. Herkes için ağlarmıydı Jungkook? Tuhaf. Kelime buydu. Ama hayır, Jungkook'la ilgili tuhaf olan bir şey yoktu. Yumuşak bir insandı. Ondan hoşlanıyor, bunu kabul etmişti.
Hayır, uzaktan bakıldığında onunla ilgili tuhaf bir şey yoktu.

Gerçekten yok muydu? Jungkook bazı hallerinde bir tür beceriksizliğe rastlamamış mıydı? Rastlamıştı. Bir şey vardı, Tae bundan emindi ama ne olduğunu hatırlayamıyordu. Şu anda, burada, aklına hiçbir şey gelmiyordu.
Hem neyse ne, bu düşünce zaten tümüyle saçmaydı. Tae, Jungkook'a güvenmişti. Her şeyin ötesinde, Jungook gizlice Seokjin'in masasını karıştırmıştı.

Bunu yaparken onu gördün ?

Jungkook, şimdi Namjoon'un dosyalarına ulaşmak için kariyerini tehlikeye atıyordu.

Nereden biliyorsun?

"Merdiven boşluğuna dön ve şu basamakları yukarı doğru takip et. Doğrudan çatıya çıkarsın," dedi Al kapıya ulaştıklarında."Teşekkürler."
Tae kapıyı açmadan bekledi, Al'ın daha ne kadar ortalıkta dolanacağını görmek istiyordu. Ama Al onu selamlayıp döndü ve hücre bloğuna doğru yürümeye başladı. Tae haklı çıkmıştı, elbette onu izlemiyorlardı. Al, Tae'nin diğerleri gibi yalnızca bir hastabakıcı olduğunu sanıyordu. Baekhyun paranoyaktı. Baekhyun'un dışındaki herkes onun için aynı şeyi söylerdi. O bir paranoyaktı.
Al yürümeye devam etti. Tae tokmağı çevirip kapıyı açtı, merdiven sahanlığında bekleyen bir hastabakıcı ya da nöbetçi filan yoktu. Yalnızdı.
Tümüyle yalnız. İzlenmiyordu. Kapıyı arkasından kapanması için bırakıverdi, merdivenleri inmek için döndü ve Jungkook'u gördü. Baker ve Vingis'le karşılaştıkları yerde duruyordu. Parmaklarının arasına kıstırdığı sigarasından derin bir nefes çekti ve Tae basamakları inerken başını kaldırıp ona baktı. Sonra dönüp hızla yürümeye
başladılar.

"Salonda buluşacağımızı sanıyordum."

"Oradalar," dedi Jungkook, Tae kendisine yetişmeye çalışırken. Geniş koridora doğru döndüler. "Kimler?"

"Müdür ve Seokjin. Yürümeye devam et. Sıvışmalıyız."

"Seni gördüler mi?"

"Bilmiyorum. İki kat yukarıdaki tutanak odasından çıkıyordum. Koridorun diğer ucunda onları aşağı inerken gördüm. Seokjin başını çevirdi ve ben çıkış kapısından merdiven boşluğuna doğru sağa kaçtım."

SHUTTER † TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin