XXVI

1.3K 114 24
                                        

Onu zincirleyip C Koğuşu'na götürdüler. İçeri girer girmez bodrum katına indirdiler. Hücrelerdeki hastalar Tae'ye bağırıyordu.
Onun canını yakacaklarına, ırzına geçeceklerine yemin ediyorlardı. Biri onu tıpkı bir dişi domuz gibi sımsıkı bağlayacağına ve ayak parmaklarını
birer birer yiyeceğine ant içti. Kelepçeli kaldığı süre boyunca her iki yanında birer nöbetçi bekledi ve hemşire içeri girip koluna bir şey enjekte etti. Kadının kızıl saçları vardı, sabun kokuyordu ve iğne yapmak için eğilirken Tae onun nefesinde bir esinti yakaladı, bu kadını tanıyordu.
"Sun Me'nin yerine geçmiştin," dedi.

"Tutun onu," dedi kadın.

Nöbetçiler, Tae'yi omuzlarından kavrayıp kollarına bastırdı. "Sendin o. Saçların boyaydı. Sen Sun Me'din."

"Hareket etme," dedi hemşire ve iğneyi Tae'nin koluna batırdı.
Tae kadınla göz göze geldi.

"Mükemmel bir oyuncusun. Yani, beni gerçekten etkiledin. Sevgili merhum Jim'in hakkındaki bütün o şeyler. Çok ikna ediciydi Sun Me."

"Adım Soojin," dedi kadın gözlerini Tae'den kaçırarak ve iğneyi geri çekti. "Şimdi uyu bakalım."

"Lütfen," dedi Tae.
Kadın hücre kapısında durakladı ve dönüp ona baktı."Sendin," dedi Tae.
Kadın açıkça evet demese de gözleriyle onu onaylıyordu.

"İyi geceler," dedi kadın.

Tae nöbetçilerin kelepçeleri çıkardığını hiç hissetmemiş, gittiklerini de duymamıştı. öteki hücrelerdeki sesler kesildi, yüzüne en yakın yerdeki hava kehribar rengine döndü ve Tae sanki ıslak bir bulutun tam ortasında sırtüstü uzanıyormuş, ayakları ve elleri de süngere dönüşmüş gibi hissetti.

Ve rüya gördü.

Rüyasında, Jimin'le birlikte göl kıyısında bir evde yaşıyorlardı. Çünkü kentten ayrılmak zorunda kalmışlardı. Çünkü kent asık suratlı ve zorluydu. Çünkü Jimin, ilk dairelerini ateşe vermişti. Hayaletlerden kurtulmaya çalışıyordu. Jimin intihara meyilliydi. Taehyung onu ne kadar ölümden kurtardığını bile bilmiyordu. Sayısını itirmişti. Durumu kötüydü Jimin'in. Kendini öldüremedikçe sinirini başkalarından çıkartıyordu. Bir kaç defa komşularını yaralamış, onların evcil hayvanlarını öldürmüştü.
Şimdi ise Seul'e taşınmışlardı. Jimin artık tedavi alıyor ve günü günden daha iyiye gidiyordu, tabi Taehyung'a göre.
Taehyung onu ilk kez baloda görmüştü. Evet Park Jimin'e ilk orada aşık olmuştu. Ama onu tanıdıkça aslında karakterlerini uymadığını geç fark etmişti. Evli değildirler, hiç bir zaman da olmamışlardı. Jimin her ne kadar ısrar etse de Taehyung bunun zor olacağını, bunun için yurt dışına çıkmalarının gerektiğini söylemişti. Tabi bu sorun değildi ama istek olmadıktan sonra yapacak bir şey yoktu.

Sabah saat on birde yürüyerek evine döndü. Taehyung yorgunluktan ölüyor, başını yastığına koymak için sabırsızlanıyordu. Evine girip kendine bir duble viski doldururken Jimin'e seslendi.

"Yeteri kadar yoktu," dedi Jimin avludan içeri girerek. "Nedir o?" diye sordu Taehyung elindeki kadehle Jimin'e dönüp. Jimin'in ıslak olduğunu fark etti. Duştan henüz çıkmış gibi sırılsıklamdı ama çıplak değildi.
Yalınayaktı. Saçlarından ve kıyafetinden sular damlıyordu.
"Bebeğim," dedi Tae,"neden sırılsıklamsın?"

"Yeteri kadar yoktu," dedi Jimin ve tezgâhın üzerine bir şişe koydu."Hala uyanığım."
Ve dışarıya çıktı.
Taehyung onun taraçaya doğru yürüdüğünü gördü. Uzun, sarsak adımlarla yürüyor, ileri geri sallanıyordu, içkisini tezgâhın üzerine bırakıp şişeyi kaptı ve şişedekinin eşinin hastaneye yattıktan sonra doktorun yazdığı laudanum olduğunu gördü. Taehyung bir seyahate çıkmak zorunda kalırsa diye Jimin yokken ilacın gerekli ölçeğini çay kaşığıyla porsiyonlara bölerek ecza dolabındaki küçük bir şişeye koymuştu. Sonra da bu büyük şişeyi almış ve kilere saklamıştı. Bu şişede altı aylık doz vardı ve Jimin hepsini içmişti.

SHUTTER † TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin