Trey hava tahmininde haklı çıkmıştı. Kavurucu bir sıcak vardı. Tae ceketini çıkardı ve katlayıp kolunun altına aldı. Kravatını başının üzerinden geçecek biçimde gevşetip çıkararak cebine koydu. Ağzı kaya tuzu kadar kurumuştu ve gözleri terden kaşınıyordu.
Rüyasında yine Jungkook'u gördü. Birlikte oturmuş söhbet ediyorlardı. Ikisi de konuşuyor ve gülümsüyorlardı. Etraflarında hastanenin çalışanları vardı.
Namjoon ortaya çıkana kadar rüyadaki herkes ölüydü. Jungkook hariç. Adamlar arazide yürürken kayalık burun civarında Jungkook'u bulmuş ve onu götürmüşlerdi.
Ve Jungkook'u her kim yakalamışsa, işinde çok iyi olmalıydı, çünkü Jungkook çığlık bile atmamıştı.
Bir değil, iki Federal polisi yok etmek için ne kadar güçlü olmak gerekirdi?
Akıl almaz derecede güçlü olmak gerekirdi.
Eğer plan Tae'nin delirtilmesiyse, o halde Jungkook'un başına aynı şey gelmeyecekti. Hiç kimse, iki polisin birden aklını kaçırdığına inanmazdı. Bu yüzden Jungkook bir kazaya kurban gitmeliydi. Muhtemelen kasırgada. Aslında, eğer gerçekten akıllılarsa, ki öyle görünüyorlardı, o zaman Jungkook'un ölümünü de Tae'nin delirmesini destekleyen bir hadise olarak sunabilirlerdi.
Planda inkar edilemez bir ahenk vardı. Ama Tae bu adadan kaçmayı başaramazsa, Merkez Ofis, hikâye ne kadar mantıklı olursa olsun, buraya kendi gözleriyle olan biteni
görsünler diye birkaç polis yollamadan, bu açıklamayı asla kabul etmezdi.Peki, onlar gelip ne bulacaktı?
Tae bileğinde ve parmaklarındaki
seğirmelere baktı. Kötüye gidiyordu. Ve beyni de parmaklarından daha iyi durumda değildi. Kendini tuhaf hissediyordu, dili ağırlaşmıştı. Eğer
Merkez Ofis buraya adam gönderene kadar ilaçlar onu ele geçirirse, Tae'yi muhtemelen bornozu içinde, ağzının suyu akarken ve oturduğu yere dışkılarken bulacaklardı. Ve
gerçeğin Ashecliffe uyarlaması böylece onaylanmış olacaktı.
Tae vapurun düdüğünü, buharını rıhtıma doğru saldığını duydu ve limana demir attığını görmek için bir yükseltiye çıktı. Daha hızlı yürümeye başladı, on dakika sonra koruluğun içinden Seokjin'in evinin arkasını görebiliyordu. Yoldan koruluğa doğru döndü. Vapuru boşaltan adamları, rıhtıma çarpan kutuların gümbürtüsünü, el arabalarının metal tınlamasını ve kalasların üzerindeki ayak seslerini duydu.
Son ağaç topluluğuna vardığında, rıhtımdaki birkaç hastabakıcıyı ve teknenin kıçına doğru yaslanmış duran iki kaptanı gördü. Tüfek dipçikleri kalçalarına dayanmış, vücutları koruluğa dönük, ağaçları ve Ashecliffe'e çıkan araziyi gözleriyle tarayan nöbetçiler de oradaydı.
Hastabakıcılar yükü boşaltmayı bitirdiğinde, el arabalarını rıhtıma geri çekti. Ama nöbetçiler orada kaldı, onların bu sabahki tek işi, Tae'nin tekneye ulaşmadığından adları gibi emin olmaktı.
Tae dönüp koruluktan geçti ve Seokjin'in evine vardı. Evin üst katındaki adamları duyabiliyordu. Çatının aşağıya eğim yaptığı yerde birini gördü, sırtı Tae'ye dönüktü. Seokjin'in arabasını evin batı kanadındaki garajda buldu. 47 Model Buick Roadmaster. Döşemeleri beyaz deri kaplıydı. Kasırganın ertesi günü cilalanmıştı ve gıcır gıcırdı. Güzel bir araçtı.
Tae şoför kapısını açtı, deri döşemenin kokusunu duyabiliyordu. Sanki araba yeni alınmıştı. Torpidoyu açtı, birkaç kutu kibrit buldu ve hepsini aldı.
Cebinden kravatını çıkardı, yerde küçük bir taş bulup kravatının dar ucunu taşın etrafına sardı. Plakayı çıkardı, gaz deposu kapağının vidalarını söktü, kravatı ve taş parçasını, kravatın kalın,
çiçekli ön kısmı görünene kadar, sanki boynundan asılmış bir adam gibi borudan aşağıya doğru, deponun içine soktu.
Bu kravatı Tae'ye Jimin hediye etmişti. Onu Tae'nin gözlerinin önünden uzatmış, sonra kucağına oturmuştu.
Üzgünüm tatlım, diye fısıldadı. Bunu bana sen verdiğin için seviyordum. Ama işin gerçeği, bu kahrolası iğrenç bir kravat. Özür dileyerek gökyüzüne doğru gülümsedi ve kibriti yakıp kravatı tutuşturdu.
Ve sonra deli gibi kaçmaya başladı.
Araç patladığı sırada Tae koruluğun yarısına gelmişti. Adamların bağrışlarını duyup geriye baktı ve ağaçların arasından yumak yumak alevlerin yükseldiğini gördü. Arabanın pencereleri havaya uçarken çatapata benzer bir dizi patlama oldu.
Koruluğun girişine ulaştı, ceketini dertop edip kayaların altına koydu. Seokjin'in evine giden patikaya doğru koşan nöbetçileri ve vapur çalışanlarını gördü. Eğer bunu yapacaksa, hemen şimdi harekete geçmesi gerektiğini biliyordu. Bu kararını tartmak için hiç zamanı yoktu ve bu iyi bir şeydi, çünkü yapmak üzere olduğu şeyi bir kez daha düşünürse asla başaramayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHUTTER † TaeKook
Romantizm"Hayır," dedi Jungkook başını geriye doğru eğip kızarık gözlerini kısarak Tae'ye gülümsedi."Biz bunun için fazla zekiyiz." "Evet," dedi Tae. "Öyleyiz, değil mi?"