XIII

1.5K 135 29
                                    


Tae fırtına dinene kadar herkesin kalabilmesi için portatif yatakların yerleştirildiği erkekler yatakhanesinin bodrum katında Jungkook'la yeniden bir araya geldi. Buraya gelmek için tesisteki bütün binaları birbirine bağlayan bir
dizi yeraltı koridorundan geçmişti. Sallanan devasa bir et yığınına benzeyen, Ben adındaki bir hastabakıcı, kilitli dört ana kapı ve korumalı üç kontrol noktası boyunca ona eşlik etmişti. Burada, yukarıda kopan fırtınadan eser yoktu.
Tae bu uzun, gri ve loş ışıklı koridorların, rüyasında gördüğü koridorlarla benzerliğini fark etmekten pek hoşlanmamıştı. Uzunluğu ya da aniden beliren karanlık noktalarla dolu oluşu
değil ama bilye grisi rengi ve soğukluğu tümüyle aynıydı.

Tae, Jungkook'u gördüğünde dün olanları hatırlamış biraz utanmıştı. Daha önce insanların önünde hiç bu kadar şiddetli bir migren nöbeti geçirmemişti. Şimdi yere kustuğunu da hatırlayınca... Ne kadar çaresizdi, sandalyeden kaldırılması gereken bir bebek gibi. Bir yandan da ona kızgındı. Onu öpmüştü. Evet bunda bir sorun yoktu. Tae ona karşı bir şeyler hissettiğini biliyordu. Ancak öptüğün andan daha 24 saat bile geçmemişti ve Seokjin'in sorusuna 'Evet, onu hala seviyorum' diye yanıtlamıştı. Dengesiz olduğunu düşünüyordu. Aralarına mesafe koyması gerekiyordu. Ancak bu pislik adada güveneceği başka kimsesi yoktu.

Jungkook odanın öteki ucundan "Hey, patron!" diye seslendiğinde, onu tekrar görmenin çok rahatlatıcı olduğunu da fark etti ve buna biraz şaşırdı. Bu soruşturmaya yalnız gelmek istemiş ve isteği reddedilmişti. O zaman buna
öfkelenmişti ama şimdi, bu yerde geçirdiği günlerden, mozoleden, Sun Me'nin soluğunu ağzında hissettikten ve o kahrolası düşlerden sonra, burada yalnız olmadığına sevindiğini itiraf etmeliydi.
El sıkıştılar ve Jungkook'un ona rüyasında söylediği bir şeyi hatırladı. Ben bu adadan hiç ayrılmayacağım. Ve Tae bir serçenin hayaletinin göğsünün ortasında kanat çırptığını hissetti.

"Iyi misin patron?" dedi Jungkook, Tae'nin omzuna hafifçe vurarak.

"Daha iyiyim" dedi elleri cibinde ondan başka taraflara bakıyordu.

"Seni bekledim," dedi Jungkook. Sesini alçaltmış, kirişlere dayanıp sigara içen iki hastabakıcıdan uzaklaştı. "Birlikte kahvaltı yapacaktık, sen gelmeyince de buraya geldim."

"Yapmadın yani?"

"Seni bekledim dedim ya"

"Ben yapmayacağım, git bir şeyler ye" hala yüzüne bakmıyordu Jungkook'un.

"Bir şey mi oldu?" dedi Jungkook kaşlarını çattı. Sesini daha da alçalttı. Diğer adamlardan uzağa, odanın güneyindeki bej renkli çimento duvara doğru yürüdüler.

"Bir şey mi olması gerekiyor?"

"Eğer dün, şey. Eğer dün öptüğüm-"

"Jungkook.." dedi Tae sözünü keserek, bir elini beline, bir elini burun kemerine yerleştirdi. "Bak dün olanları unutalım. Bir hata oldu ve olmamış gibi davranalım. Ben ekibiz, iki polis. Bir hata olduğunu varsayıyorum ve konuyu burada kapatıyorum"

"Ö-özür dile-"

"Dileme" sesi bir az yükses çıkmış, bir çok kişinin dikkatini çekmişti. Yavaşça etrafına baktı, iç çekip Jungkook'a taraf baktı. Gözlerinin dolduğunu fark etti. Bilerek yapmamıştır ya da kendini birden kayp etmişdir diye düşündü. Tanıdığı kadar onun öyle bir şey yapmayacağını biliyordu. Sesi bu sefer alçaktandı. "Dileme Jungkook. Senin hatan yok. Sadece, aramızın bozulmasını istemiyorum."

"Tabi patron" dedi Jungkook. Şimdi aralarında sükunet vardı. Etraflarına bakıyor, olan biteni izloyorlardı. Ancak sessizliyi bozan Jungkook oldu.

SHUTTER † TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin