Taehyung önce eski okulunun, sonra sakız ve vanilyalı gazoz aldığı küçük dükkânın, ardından da komşu evlerinin önünden geçti. Ama hiçbiri evde değildi. Hiçbir yerde, hiç kimse yoktu. Kasaba bomboştu.
Ve etrafta bir ölüm sessizliği vardı. Taehyung denizin sesini bile duyamıyordu, oysa denizin sesini her zaman duyabilirdiniz.Taehyung'un kasabası korkunç bir haldeydi, herkes buradan gitmişti. Deniz Bulvarı boyunca uzanan duvarın üzerine oturup boş kumsalı izledi ve bekledi. Ama gelen giden olmadı. Sonunda herkesin öldüğünü anladı. Herkes çok uzun zamandır ölüydü ve çok uzun zamandır burada kimse yaşamıyordu. Taehyung hayalet kasabaya yüzyıllar sonra dönen bir hayaletti. Kasabası artık burada değildi. Taehyung da burada yaşamıyordu. Artık burası diye bir şey yoktu. Daha sonra kendini insanlarla, sedyelerle, kırmızı serum torbalarıyla dolu kocaman mermer bir salonda buldu ve birdenbire daha iyi hissetti. Buranın neresi olduğunun önemi yoktu, Taehyung yalnız değildi. İkisi erkek, biri kız üç çocuk önünden geçti. Üçü de hastane önlüğü
giymişti ve kız olan çok korkuyordu. Erkek kardeşlerinin elini sıkıca kavramıştı."O burada. Bizi bulacak," diyordu.
"Bir tatsızlık yok, değil mi dostum?" diye sordu Kim Namjoon öne doğru eğilip Taehyung'un sigarasını yakarken. Taehyung onu gördüğüne sevinmişti. Salonda tanıdığı tek kişi oydu.
"Eğer mal istiyorsan, bana içki getir," dedi Namjoon. Taehyung'a göz kırpıp sırtına dostça vurduktan sonra bir anda Jungkook'a dönüştü ve bu son derece normal göründü.
"Gitmemiz gerek," dedi Jungkook.
"Burada saat durmadan ilerliyor."
"Kasaba bomboş. Bir kişi bile yok," dedi Taehyung.
Ve birden koşmaya başladı çünkü Sun Me oradaydı ve elinde bir satırla salonda bir uçtan diğer uca koşarken haykırıyordu. Tae ona yetişene kadar Sun Me elindeki satırı onlara doğru savurmaya başlamıştı bile ve Tae donakalmış, bu görüntüden tuhaf bir biçimde etkilenmişti. Artık yapabileceği hiçbir şey kalmadığını biliyordu. Sun Me, Tae'ye baktı. Yüzünde ve boynunda kan lekeleri vardı."Bana yardım et," dedi."Nasıl?" dedi Tae."Başım belaya girebilir."
"Bana yardım et ve ben de eşin olayım, Jimin olayım."
"Tamam, olur," diyerek ona yardım etti. Kadın kocasını suya bıraktı. Ikisi de adama bakıyordu. Adam çırpınıyordu.
"Sorun değil. Yüzme bilmiyor," dedi Jimin. Kıyıda durup oğlanın suya batıp çıkışını seyrettiler.Oğlan suyun dibine battıktan sonra Jimin Tae'ni göle batırıp öpmeye başladı. Daha ne olduğunu anlayamadı Tae. Jimin onu suyun içine çekti. Nasıl nefessiz kala biloyordu, onu daha idrak edememişti, fakat boş verip dudaklara karşılık verdi. Jimin ellerini eşinin beline doladı, kendine bastırdı. Küçük bir inleme koptu Tae'nin ağzından, hala öpüşmeye devam ederlerken. O kadar sert öpüyorlardı ki bir birilerini, birinin soununda dudağı kanayacak ve pes edecekti. Hızla başlayan öpüşme birden bire narin öpücüğe geçti. Büyük savaşın ardından beyaz bayrak sallayan bir boşluk oluştu ve gözlerini açtı Tae. Jimin gitmiş yerine Jungkook gelmişti. Şimdi ikisi de nefes alamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHUTTER † TaeKook
Romance"Hayır," dedi Jungkook başını geriye doğru eğip kızarık gözlerini kısarak Tae'ye gülümsedi."Biz bunun için fazla zekiyiz." "Evet," dedi Tae. "Öyleyiz, değil mi?"