Seokjin ve Yoongi, hastanenin ana koğuşuna giden siyah-beyaz fayanslı koridor boyunca bir dizi çift kanatlı kapıdan geçerek Tae'yle
Jungkook'a kılavuzluk etti. Sol taraflarındaki hemşire odasını geçip sağa dönerek uzun floresan ampullerin ve tavandaki çengellere asılı U şeklindeki kornişlerin bulunduğu geniş bir odaya girdiler. Sun Me oradaydı. Boyu dizlerine
kadar inen soluk yeşil bir önlük giymiş, bir yatağın üzerinde oturuyordu. Koyu renk saçları yeni yıkanmış, alnından geriye doğru taranmıştı."Sun Me," dedi Seokjin. "Birkaç arkadaşla birlikte sana şöyle bir uğrayalım dedik. Umarım rahatsız olmazsın."
Kadın kalçalarının altındaki önlüğün kenarlarını düzeltip beklenti içindeki bir çocuk gibi Tae'yle Jungkook'a baktı. Yüzünde hiçbir işaret yoktu.
Teni kumtaşı rengindeydi. Yüzü, kolları ve bacakları lekesizdi; çıplak ayakla kaçmıştı ve cildi çiziksizdi. Çalılara, dikenlere ya da kayalara
değmemişti."Size nasıl yardım edebilirim?" diye sordu Tae'ye dönerek. "Bayan Park, biz buraya..."
"Bir şey satmaya mı geldiniz? Umarım bir şey satmak için gelmemişsinizdir. Kabalık etmek istemem ama bütün kararları kocam verir."
"Hayır hanımefendi, buraya herhangi bir şey satmaya gelmedik."
"İyi o zaman. Sizin için ne yapabilirim?"
"Dün nerede olduğunuzu söyleyebilir misiniz?"
"Buradaydım, evimde," dedi Sun Me. "Kim bu adamlar?" diye sordu Seokjin'e bakarak.
"Polis memurları, Sun Me," dedi Seokjin. "Jim'e bir şey mi oldu?"
"Hayır," dedi Seokjin."Hayır, hayır. Jim iyi."
"Yoksa çocuklar mı?" Etrafına bakındı. "Hemen dışarıda, bahçedeler. Yaramazlık yapmadılar değil mi?"
"Hayır Bayan Park," dedi Tae. "Çocuklarınızın başı dertte değil. Kocanız da iyi." Seokjin'in bakışlarını yakaladı ve Seokjin de onu onaylarcasına başını salladı.
"Biz sadece, şey, bu bölgede ünlü bir
provokatörün gezindiğini duyduk. Sizin sokağınızda komünist broşürler dağıtırken görülmüş.""Ah, Tanrım. Çocuklara mı?"
"Bildiğimiz kadarıyla çocuklara değil."
"Ama bu mahallede, öyle mi? Bu caddede?"
"Korkarım ki öyle hanımefendi. Dün bize nerede bulunduğunuzu söyleyebilirseniz, biz de sizin aranan adamla karşılaşıp karşılaşmadığınızı
anlayabiliriz.""Beni komünist olmakla mı suçluyorsunuz?" Kadın sırtını yastıklara dayadı ve çarşafı avcunda sıkarak kırıştırdı.
'Çukuru kazdın, şimdi de çukurdan çık bakalım' der gibi bir baktı Seokjin, Tae'ye.
"Komünist mi? Siz mi? Aklı başında biri bunu nasıl söyler? Ancak bir kör bunu fark etmeyebilir."
Kadın, elini çarşaftan çekerek dizini ovaladı.
"Jim savaşta çarpıştı. Eve döndü ve dünyanın artık özgürleştiğini, çünkü Amerikalıların bunun için savaştığını ve bütün dünyanın Amerikalıların
seçtiği yolun tek ve en doğru yol olduğunu gördüğünü söyledi.""Haklısınız," dedi Tae. "Ben de savaşta çarpıştım."
"Jim'imi tanıyor musunuz?"
"Korkarım hayır. Eminim iyi biridir. Orduda mıydı?"
"Denizciydi," dedi kadın yüzünü buruşturarak.
"Bayan Park," diye tekrar denedi Tae. "Bu provokatörün dün yaptığı her hareketi bilmemiz çok önemli. Şimdi, siz onu görmemiş olabilirsiniz. Sinsi biridir. Bu yüzden sizin ne yaptığınızı bilmemiz gerekiyor, böylece edindiğimiz tüm
bilgileri karşılaştırarak sizin ona herhangi bir şekilde rastlayıp rastlamadığınızı anlayabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHUTTER † TaeKook
Romance"Hayır," dedi Jungkook başını geriye doğru eğip kızarık gözlerini kısarak Tae'ye gülümsedi."Biz bunun için fazla zekiyiz." "Evet," dedi Tae. "Öyleyiz, değil mi?"