XXII

1.2K 117 20
                                        

"Bekleyin bir dakika," dedi Tae. Seokjin'e yaklaştı, şimdi ona daha yakından ve dikkatle bakıyordu. Tae ağzını kapattı, yaz akşamını gözkapaklarında hissediyordu.

"Yeniden anlatın. Ortağınızı..." dedi Seokjin. Seokjin'in meraklı bakışı Tae'nin şimdiye dek gördüğü en itici şeydi. Sorgulayıcı, zeki ve son derece ağırbaşlı. Bir vodvilde şakanın vurucu sonunun nereden geleceğini bilmiyormuş gibi yapan ciddi adamın bakışıydı.

Anlayamıyordu, buraya geldiyinden beri hiçbir şey anlamıyordu. Kaç gündür yanında olan ortağı ortalarda yoktu, bu da yetmezmiş gibi Seokjin ona ortağının olmadığını söylüyordu. Delirdiğini düşündü ama Seokjin'in değil, kendisinin delirdiğini düşündü.
"Komiser?" dedi Seokjin. Kelebek avlayan bir adamın sessizliğiyle ileri doğru bir adım daha attı.
Eğer Tae itiraz etseydi, Seokjin'ın nerede olduğunu sormakta ısrar etseydi, eğer Jungkook diye birinin var olduğunu tartışsaydı, koz onlarıneline geçecekti.

Tae, Seokjin'in gözlerini yakaladı, gözleri içten içe gülüyordu "Deli insanlar deli olduklarını inkar eder," dedi Tae.

"Affedersiniz, anlayamadım?" dedi Seokjin bir adım daha yaklaşarak.

Tae ona gülümseyerek karşılık verdi.
Bir süre orada durdular, gece esintisi ağaçların arasından ve duvarların üzerinden yumuşak bir dalga halinde hareket ediyordu.

"Biliyorsunuz," dedi Seokjin. Yere bakıyor, ayağının ucuyla çimenleri dürtüyordu. "Burada değerli bir şey inşa ettim. Ama değerli şeyler kendi çağlarında yanlış anlaşılma riski taşır.
Herkes bu yanlış anlaşılmaların hızla telafi edilmesini istiyor. Korkmaktan bıktık, üzgün olmaktan bıktık, bastırıldığımız hissinden bıktık,
bıkmaktan bıktık. Eski günleri geri istiyoruz ama onları hatırlamıyoruz bile ve onları geleceğe bırakmak istiyoruz, birbirine zıt bir biçimde, son süratle. Sabır ve hoşgörü, gelişimin ilk kazazedeleri olur. Bu bilinmeyen bir şey değil. Kesinlikle değil. Bu hep böyleydi," dedi ve başını kaldırdı. "İşte, güçlü arkadaşlarım kadar güçlü düşmanlarım da var. Kendi denetimimde geliştirdiğim şeyi elimden çekip alacak insanlar.
Savaşmadan buna izin veremem. Beni anlıyor musunuz?"

"Anlıyorum Doktor."

"Güzel," dedi Seokjin kollarını açarak. "Şimdi, gelelim sizin şu ortağınıza..."

"Ne ortağı?" dedi Tae. Tae odaya
döndüğünde, Trey Washington yatağa uzanmış Life'ın eski bir sayısını okuyordu. Tae, Jungkook'un ranzasına baktı. Yatak yeniden yapılmış, çarşaf ve battaniye sıkıca içine sokulmuştu. İki gece önce orada birinin uyuduğunu asla anlayamazdınız.

Tae'nin ceketi, gömleği, kravatı ve pantolonu çamaşırhaneden geri gelmiş, naylon bir kılıfa konup gardıroba asılmıştı. Trey derginin sayfalarını çevirirken, Tae hastabakıcı
giysilerini değiştirip kendi elbiselerini giydi.

"Bu akşam nasılsınız Komiser?"

"İyiyim."

"İyi, iyi."

Trey'in kendisine bakmadığını, gözlerini dergiden ayırmadığını, aynı sayfaları defalarca çevirdiğini fark etti.

Tae hastabakıcı giysisinin ceplerindekileri, Namjoon'un yatış formunu ve defterini, paltosunun
iç cebine koydu. Trey'in karşısına Jungkook'un ranzasına oturdu, kravatını ve ayakkabılarını bağlayıp sessizce bekledi.

Trey derginin bir sayfasını daha çevirdi. "Yarın hava sıcak olacak."

"Gerçekten mi?"

"Sıcaktan kavrulacağız. Hastalar sıcağı sevmez."

SHUTTER † TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin