"Ne pis adamsın sen be. Sarhoş adam böyle mi yatırılır yatağa? Bari ayakkabılarımı çıkarsaydın." Öykü'nün sesiyle gözlerimi açtığımda, anında geri kapatmak istedim bir an. Benim tişörtüm müydü o üzerindeki?
"Furkan ya. Kalk hadi de şunları makinaya at." dedikten sonra koltuğa oturup bacaklarını ayaklarımın üzerine uzattı. "Kurutma özelliği vardır diye umuyorum kendilerinin."
"Ha? Kimin?"
"Senin canım. X ışınlı bakışlarınla becebilir misin diye mi bakıyorsun acaba boş boş? Biraz hareket etsene."
"Tamam." dedim koltukta doğrulup kıyafetleri kucağıma alırken.
Ayağa kalkıp, kıyafetlerinin içinden sutyenini bularak iplerinden birini çözdü ve saçına bağladı benim şaşkın bakışlarım eşliğinde.
"Ne? Saçların kısa, yoktur sende toka." Bende toka yokta, sende sutyen olaydı iyiydi be güzelim.
Gözlerimi aşağıya doğru bakmamasi için zorlarken, zorlukla hareket edip çamaşır odasına gittim ve kıyafetlerini makinaya atarak çalışması için düğmesine bastıktan sonra önünde bağdaş kurup küçük bebeklerin yaptığı gibi makinayi izlemeye başladım. Odaya gidemezdim. Gitmemem lazımdı. Ama "Acıktım ben." diyen Öykü'nün sesi sonsuza kadar burada duramayacağımı da hatırlattı bana. Sakince kalkarak derin bir nefes aldım ve mutfağa doğru gittim salona gitmek yerine. Ve şansın yedi sülalesini ağlatmış biri olarak Öykü de tam tezgahın önündeydi tabii ki.
"Eee? Ne yiyeceğiz?" diye sorduğunda 'seni' cevabını verip, onu tezgahın üzerine çıkarttıktan sonra..
"Furkan?"
"Poğaça alıp geleyim mi? Dolapta da var bir şeyler gerçi. Neden sabahları hiç kahvaltı yapmadık biz ya? Ne yediğini bile bilmiyorum."
"Her insan evladı gibi peynir, zeytin, yumurta, ekmek." dedi başını sağa doğru yatırıp. "Ne kadar enteresan, değil mi?"
"Ha?"
"Uzaylı görmüş gibi bakıyorsun da."
"Kiyafetlerini geceden yıkamış olsaydım kahvaltı için dışarıya giderdik diye düşünüyordum da."
"Evet, bu konuda haklısın." deyip dolaba doğru yöneldi ve kapağını açıp bakınmaya başladı. Tek ayağını ritmik bir şekilde sallıyordu ve ben istemsiz olarak da olsa gözlerimi o bacağından bir türlü ayırmıyordum.
"Duş mu alsan ben kahvaltıyı hazırlayana kadar?" diye sordum, yanına gidip dolapla bakışırken.
"Güzel fikir. Banyo sağdaki miydi?"
"Evet. Havlular falan da dolapta."
"Tamamdır. Hallederim ben." dedi ve ayak uçlarına yükselerek yanağimdan öpüp çıktı mutfaktan. Şu an bacaklarımın tutmadığına yemin edebilirdim. Tamam, zamanında kuran derslerinden kaçıp futbol oynamaya gitmiş olabilirdim Allah'ım, ama sence de bu biraz fazla değil mi yani?
Kahvaltılıkları masaya koyduktan sonra unuttuğum bir şey var mı diye tekrar baktım ve asıl unuttuğum şeyi fark ettim. Kıyafetler! Kahvaltı masasında Üzerinde kısacık havlu sarılı olan bir Öykü, görmek isteyeceğim son şey bile değildi şu an. Daha az önceki görüntüyü beynimden nasıl atacağımı bile bilemezken, bu kadarını da kaldıramazdım.
Aceleyle gidip makinanin düğmesine defalarca basarak kurutma işlemine başlamasını sağladım ve bir an önce bitmesi için dua etmeye başladım.
"Nolur bit bak. Allah rızası için. Yemin ederim en pahalı deterjanlardan alacağım sana. Seni çalıştırmayıp elimde yıkayacağım çamaşırları bir ay." Led ekranda beş dakikayı görünce kombinin hâlâ çalışıp çalışmadığını anlamak için kafamı uzattım kapıdan. Kahretsin! Durmuştu.
"Ulan Allah'ın belası. Bitsene artık." diye fısıldayıp makinaya tekme attığım sırada "Bitmedi mi hâlâ?" diyen Öykü'nün sesi geldi tam arkamdan. Ulan makina, ben de senin içine paslı çivi atıp öyle çalıştırmaz mıyım seni?
"Bitmek üzere."
"Çık da bitince giyineyim bari. Dondum lan." diyerek içeriye geçti ve görüş alanıma girdi aynı anda. Gözlerime kızgın yağ döktükten sonra şişlesem, gider miydi görüntüsü beynimden?
Sakince odadan çıktım. Kapıyı kapattım ve destek almak için duvara koydum elimi. Yemin ederim annem gibi ay tansiyonum fırladı diyerek kendimi yerlere atasım vardı şu an.
Mutfağa geldiğinde gece şikayet ettiğim şortuna bile şükredecek durumdaydım. En azından iç çamaşırları üzerindeydi.
"Havludaki ipi söktüm bu arada." dedi saçını işaret edip sandalyeye otururken. "Gereksiz bir detaydı zaten."
"İyi yapmışsın." Hangi havludan bahsettiğini bile bilmiyordum şu an. Havluyu paramparça etse de önemli değildi zaten.
"Evde miydin sen bugün ya?" diye sorup ağzına bir zeytin attığında yüzümü buruşturdum. Zeytinden nefret ederdim. Reçellerin tüm çeşitlerinden de öyle. Kim sokmuştu lan bunları benim evime?
"Evdeyim."
"Iyi bari." Ekmeğinin üzerine reçel sürüp, reçelin bulaştığı parmaklarını ağzına alırken, reçeli sevebileceğimi düşündüm. Ta ki ekmeği benim ağzıma sokana kadar. "Yesene ya." Kusacaktim. Kesinlikle. Kusmak üzereydim.
Öğürmemek için kendimi zor tutarken "Sonra acıktım diye yakınma bana." diyen Öykü'ye odaklandım. "Gezecegiz bugün seninle. Başka bir planın yok, değil mi?"
Ağzımdaki lokmayı zorla yutup, tadının gitmesi için sıcak olan çayı fondip yaptım. Ağzım yanarsa hissetmezdim teknik olarak.
"Yok."
"Tamam. Güzel. Tercihi sana bırakmak isterdim lakin kabul edelim ki sıkıcı bir tipsin ve bunu ikimiz de biliyoruz. Bu yüzden söylemekte bir sakınca görmüyorum." dedi, yemeye devam ederken. "Nesrin'le Hikmet'te gelir mi acaba? Dikkatini çekerim, Cansel'den bahsetmiyorum. Yanlışlıkla çağırırsın falan. Sevmiyorum o kızı. Hem de arabada sıkışırız o gelirse." dedi rahatça. Sevmediğini her seferinde açık açık gösteriyordu zaten.
"Sorayım." dedim, telefonu elime alıp dördümüzün olduğu grubu açıp mesaj yazmaya başlarken.
"Benim telefonum nerde?"
"Yattığın odadaydi."
"Ha. İyi bari. Çaldırmamıșım." deyip güldükten sonra çayı ağzına götürdü ve "Sıcakmış." deyip geri bıraktı hızlıca, benim kahkahalarım arasında. Ona güldüğümü sanıyordu ama kendime gülüyordum ben. Sıcak dediği o çayı tepeme dikmiş ve ağzım yandığı için şükretmiștim, en azından reçelin tadı ağzımdan gittiği için.
Bir kaç ay önce onunla sevgili olma hayalleri kurarken, düştüğüm şu durum içler acısıydı. Ağlanacak haline gülmek demek, tam da bu oluyordu sanırsam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
《FİNAL》Yalancı Yalancı 'Sana Kimse İnanmaz'
HumorKüçücük bir yalan, ne kadar değiştirebilirdi hayatınızı? Küçücük dediysem.. Biraz irili ufaklı bir küçük. Küçükcük.. Tamam ya. Sadece aşık olduğum kıza ben gayım dedim. Siz hiç mi pembe yalanlar söylemediniz sevdiklerinize? Pembe mi? Iyk!