"Öykü. Dinlesene az."
"Pardon?" dedi arkasını dönüp, bana bakarak. "Bana mı seslendiniz?" Tanımadıklarına bile bu kadar mesafeli olmazsın sen Öykü. Yapma..
"Evet. Sana seslendik. Biz. Böyle hep beraber. Şizofrenim de ben. Bak bu Mikmet, bu da Cikmet." dedi Hikmet, hayali arkadaşlarının omuzlarına kollarını atarken. Ben kahkaha atmış, Öykü anlık olarak bana bakmış ve gözlerini devirerek geri çevirmişti bakışlarını Hikmet'e.
"Ee? Ne istiyorsun? Ders notu falansa, not tutmam ben."
"Defter taşımadığını bile biliyorum Öykü. Arkadaşız ya hani." Bu sefer kahkaha atan oydu. Gülüşü solarken, gözleri de aynı boşluğuna geri döndü.
"Arkadaş idik. Bitti gitti. Benim hiçbir şeyim değilsin artık sen."
"Ya ben?" Gözlerini yavaşça kapatıp açtı, bakışlarını bana çevirirken. Daha sonra, kalbime kızgın yağ döksem daha çok acıtacak o iki kelimeyi söyledi, çekip gitmeden önce.
"Seni tanımıyorum."
"Furkan.."
"Iyiyim iyi. Gözlerim karardı galiba." dedim, iki parmağımla burun kemiğimi sıkarken. "Ya da şey sanırım, kalp kırıklığı."
"Hayal kırıklığı da olabilir. Gerçi, o Öykü için olabilir daha çok. Yani, sonuçta kandırılan o. Sen değilsin ki. Sen, yalan söyleyen tarafsin. Yani, kandıran taraf oluyorsun." Sustuğunda "Yüzüme vurmak istediğin başka şeyler varsa çekinme bak. Darılırım." dedim, elimi alnıma vururken. En büyük yanlışı, onunla arkadaş olarak yapmış olabilirdim. Sonuçta, onunla arkadaş olmasam bu okula gelmez ve Öykü'yü de görmezdim. Hayır, konunun Öykü ile alakası dahi yoktu. Yanlış olan, doğmaması gereken ben bile olabilirdim, lakin o olamazdı.
"Neyse. Siniri geçsin. Affeder herhalde. Yani, en azından insan yerine koyup dinleyebilir, affetmese de."
"Çok yardımcı oluyorsun Hikmet. Gerçekten, bulunmaz bir arkadaşsın. Sağ ol." dediğimde, cidden övmüşüm gibi büyük bir gururla "Ne demek." dediğinde başımı iki yana sallayıp onu iterek çıktım ve arabaya doğru yürümeye başladım.
"Nereye?"
"Eve."
"Bana bak." diyerek önüme geçti. "Saçma sapan planlar yapma yine." Bir süre sustuktan sonra "Ya da önceden haber ver yaparsan." dedi. Bana olan güveni gözlerimi yaşartmıyor değildi bazen.
"Plan falan yok. Gidip, dinlenip geleceğim. O kadar."
"Hah. Yapma zaten sen plan falan. Götüme benzetiyorsun sonra. Malum, zamanında çok baktığından, ezbere biliyorsundur. Köftehor seni." dediğinde gülmüştüm. Onun da amacı, ne denli dibine kadar saçmalıyor olursa olsun, beni güldürmekti zaten.
Eve girip, anahtarı köşeye attıktan sonra yere düşmesi ile döndüm ve bir kaç dakika bakıştım onunla. Normalde düzenden ölen evim, bir kaç gün sonra çöp eve dönecekti bu gidişle. Yani, en azından benim gözümde. Aradığım her şeyi şu sağ köşede bulabilirdim en azından. Elime her geçeni oraya attığımdan.
Daha sonra odama geçip, çekmeceyi açtım ve elime aldığım yüzükle bakıştım. Kutuyu sabit bir hızla açıp kapatırken, düşüncelerime değil de, çıkan sese odaklanmaya çalıştım. Evet.. Öykü haklıydı belki de. Hiç tersini düşündürmemiștim ona. Hep arkadaş gibi davranıştım. Hiçbir şekilde yanlış yapmamaya ekstra özen göstermiştim çünkü, şüphelenirse bir daha bakmaz yüzüme diye. Ta ki, canıma tak edene kadar.. Gerçekten, ne düşünüyordum ki, ta en başta o yalanı söylerken. Gerçeği öğrenince boynuma sarılmasını mı? AA aslında çok iyi de arkadaşız, insana en iyi koca aslında en iyi arkadaşından olurmuş, hadi gel evlenelim demesini mi?
Evet.. Tam olarak beklediğim buydu aslında. Ne olmuş?
Hafıza kaybı olayıyla sevgilim olduğunu düşündürecek, aslında sevgili de olabilirmiş bundan diye düşünüp gerçeği öğrendiğinde de tamam hadi devam edelim diyecekti. Diyebilirdi de. Ne olurdu ki dese! Çıktığı o erkeklerden kesinlikle daha yakışıklıydım bir kere. Ve evet, kesinlikle çok çok daha yalancıydım.
Off! Batırmıştım ışte. Kaybetmekten deli gibi korkmuş ve en sonunda kaybetmenin en beterini yaşamıştım. Hem de bile isteye. Benim neyimeydi oğlum yalan? Al işte, gidip gelip benim götüme girmişti yine giren. Bak ya! Tövbe. Yine başladım o malum organdan bahsetmeye. Hep Öykü'nün yüzündendi onlar. Hep onun..
******
"Furkan! Lan manyak mısın sen?"
"AA! Öykü. Naber?" dedim, kusmamaya çalışmamdan tam önce, konuştuktan sonra ağzımı elimle kapatıp.
"İçki mi içtin sen? Oha! Hem de içkili içkili araba sürüp ta buraya mı geldin? Manyak mısın oğlum?"
"Ne? Ne içmesi? Kim içmiş ya? Sen mi içtin?" Ben kahkaha atarken, o çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. İçeriye girerken görevli de böyle bakmıştı bana. Niye herkes bana kızıyordu yahu? Ben zaten yeterince kızgındım kendime. Başkalarına gerek yoktu ki.
"Furkan. Çık git şuradan."
"Nerden?" diye sordum elimle gösterirken. "Burdan mı, yoksa şurdan mı?"
"Ya of! Geri zekalı!" diye bağırıp, yakamdan tutarak içeri aldı beni. Salondaki kanepeye fırlattıktan sonra "Yat zıbar." dedi. "Uyandığın an gideceksin geri." Sarhoş halimle, tüm dünya dönerken bile, onun sabit duran gözleri çok güzeldi. Ve sarhoş halimle bile, düşündüğüm tek şey, uyanmamayı kendime hatırlatmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
《FİNAL》Yalancı Yalancı 'Sana Kimse İnanmaz'
HumorKüçücük bir yalan, ne kadar değiştirebilirdi hayatınızı? Küçücük dediysem.. Biraz irili ufaklı bir küçük. Küçükcük.. Tamam ya. Sadece aşık olduğum kıza ben gayım dedim. Siz hiç mi pembe yalanlar söylemediniz sevdiklerinize? Pembe mi? Iyk!