Bölüm 4: Yeni bir iş...

880 95 4
                                    



Eleine kapıdan getirilen eşyaları taşıyanlara emirler yağdırıyordu. Ve onu izleyen Reyhan hayretler içerisindeydi. Ankara'ya ilk geldiklerinde Reyhan köpek yavrusu gibi terk edileceğinden o kadar emindi ki... Çünkü Eleine metropol diye tarif ettiği betonlaşmış şehirlerin merkezine nadiren girerdi. Ve o nadir anlarından birindeydiler. Nedeninin kendini bırakıp gitme amacı olduğundan çok emindi. Oysa öyle olmamıştı. 

Yedinci ayına girdiği sıralarda Eleine konforlu ve güzel manzaralı bir apartman dairesini tutmuştu. Ev eşyalıydı; fakat Eleine fazla sivri veya sağlam olmayan eşyaların ilerleyen zamanlarda tehlikeli olacağını söyleyerek yeniden dizayn işini ele almıştı. Reyhan ile öğle yemeklerini yedikten sonra kucağına bir yığın iç mimari dergisi koymuş onun da fikrini alarak evi bambaşka bir yere dönüştürmeye başlamıştı. Sehpanın köşeleri çok sivri, vitrinin montesi yetersiz, kanepelerin yakları çentikli diye diye değiştirilmedik eşya bırakmamıştı.

"Aaaa un çuvalı değil o dikkatli olun paralarım!" diyerek cırlayan Eleine'in un çuvalı hatasına güldü Reyhan. Un çuvalı öyle harala hurala taşınmazdı etrafı batırır diye. Tabi Eleine'in gazabına uğramamak için yorumunu kendine saklamıştı. Ne var ki kıkırtısı bile esmer güzelin gözüne batmıştı.

"Önündekileri ye başka şeyle ilgilenme yoksa ağzına teperim." Reyhan Eleine kadar baskın bir kadını kendi memleketinde ne görmüş ne de duymuştu. Mobilyaları, beyaz olması gereken; fakat Eleine'in farkını göstererek kırmızı siyah renklerde aldığı elektronik eşyaları taşıyan adamlar onun ortalarda olmadığı zamanlarda ne kadar çeneci olduğundan dem vuruyorlardı. Haksız da sayılmazlardı hani. Eleine çenesiyle bir orduyu öldürebilirdi.

Akşam olana kadar Eleine yorgunluktan ölüp ölüp dirilmişti. Yeniden bir şehre yerleşmenin kötü anıları gün yüzüne çıkaracağını düşünmüştü; fakat yeni yaşamına uyum koşturmacalar derken aklına dahi gelmiyordu. Hava kararıp da akşam hüznü çöktüğünde bir tek o tanıdık sızlama Eleine'i rahatsız ediyordu.

Güneş toprağa gülüyor,

Ağaçların çiçekleri meyveleniyordu.

Oysa gönlüm dedi ki her yer kış kıyamet...

Sana bahar haram yaz serap...

Çok düşünme ey mahlukat,

Senin hamurunda var acı

Ömründeki mutluluğun, hüzündür

Bir yudum su katılmamış harcı...

Bu dizeleri okuyan Eleine acının ne kadar sert ne kadar yumuşatılmamış bir halde sol yanında durduğunu daha iyi anlıyordu. Hayat gerçekten suyla baharatı azaltılmamış acıyla yoğurulmuştu. Eleine gülerek defteri kapattı. Acıya gülmeyi öğrenmişti ya helal olsundu ona. Helal olsundu hayat denilen hocaya...

"Ah!" Eleine elindeki erik kasesini düşüren tiz sesin sahibi ile irkildi. Arkasını döndüğünde Reyhan'ın iyice şişmiş karnına sağ elini koymuş sol eliyle de duvardan destek alır vaziyette dikildiğini görünce panikle koştu.

"Reyhan ne oldu? İyi misin?"

"İyiyim. Oğlan bugün fazla hareketli sadece." Eleine kaşlarını çatarak ilk kez elini Reyhan'ın karnına koydu. Elinin altında kayan uzvu kıpırdanan minik canı hissedince geriye sıçrayıp eli yanmışçasına çekildi.

Eleine'in anne karnındaki bir bebeği ilk hissedişiydi bu. Haliyle ürkmüş hem de heyecanlanmıştı. Kendi içinde kabaran duygular yüzünden ya düşüp bayılacak ya da muslukları açacaktı. Bu vaziyetini Reyhan da fark etmiş olmalı ki anlayışlı bir şekilde kolunu ovaladıktan sonra yere çömelip kâseyi zemine koyup dağılan erikleri toplamaya başladı. 

VUSLAT BİR HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin