Bölüm 2: Yeni Başlangıçlar...

1.1K 102 4
                                    

Reyhanannesini babasını seviyordu sevmesine de, bazen sevgi her şeye yetmiyordu işte. Hatay'ın sımsıcak sokakları hamile olduğu öğrenilirse taş olup başına yağar, sırtını yasladığı babası fırtına olup üstüne eser, kucağına sığındığı anacığı kor olup düşerdi gönlüne. 

Hangisine yansındı ki Reyhan? Zengin BURHAN çiftliğinin biricik oğlu istemişti onu. Anne babası sormuştu da ona ister mi diye. İstemem dese de bir gün birisini istemesi gerekecekti. 

Anne babası ilkokul mezunuydu. Ülkede karışıklık çıktıkça, sınırdan içeri bombalar yağdıkça ailesinin durumu kötülemişti. Bir de geçen yıl evleri yanmamış mıydı? Ambarda o senenin hasadı varları yokları tükenmişti. 

Ana babasının varı yoğu iki evladıydı. Bir Reyhan vardı bir de Reyhan'ın bir küçüğü olan Aslan... Aslan daha yeni askere gitmişti. Diyordu ki, ben tezkere bırakacağım, eve ekmek getireceğim... Yine de daha ailesinden para almaya mecburdu. Bu yüzden Reyhan onca borcun harcın içinde okula gidemeyeceğini anlamıştı. Ana babası Reyhan'a sen oku yeter ki dese biliyordu ki borç harç içinde kalacaklardı. Daha o senenin içinde kaç kez aç yatmışlardı da diyememişlerdi kimseye. Babası karın tokluğuna başkalarının tarlasında ırgat olmuş zor ekmek getirmişti. 

Reyhan anlamıştı anne babasını bırakırsa gözü arkada kalırdı. Onca borç harç da ömür tüketseler bitmezdi. Alacaklının biri değil üçü beşi kapılarına dayanır olmuşken Reyhan 'isterim' deyivermişti. Tez elden biricik oğlunu evlendirmek isteyen Hasan Ağa onların borcu harcı neleri varsa ödemişti. Bir de Erhan askere gidince tamamdı. 

Reyhan Erhan'ı sevmişti de kendince. Eli yüzü düzgün temiz bakışlı boylu posluydu. Üstelik Reyhan'ı da el üstünde tutmuştu; fakat askere gitme vakti yaklaştıkça Erhan korkar olmuştu. 'Sen güzelsin Reyhan'ım. Çok güzelsin... Korkarım ben askerdeyken başkasının yarı olursun diye. Benim ol içim rahat gideyim.' Diye tutturmuştu. Reyhan çok direnmişti; ama gideceği vakit gelince içinin burukluğuyla he demişti ya yanmıştı. 

Beraber gidip arkadaşlarının huzurunda imam nikahı da kıymışlardı; ama ne çare... Allah katında tanınsa da kul katında resmi nikâh olmadan ana babasına karşı boynu büküktü Reyhan'ın. Kardeşi ile asker ettiği nişanlısı acemi birlikte de kardeşiyleydi; fakat yeni yerlere dağıldıklarında Reyhan'ın içi sıkıntı ile dolmuştu. Hakkari düşmüştü Erhan'ın kaderine. Ve bir buçuk ayın içinde de al bayraklı tabutu gelmişti. 

Reyhan yanmıştı, Reyhan kül olmuştu da ne çare... Gözünü açıp gördüğü, ilk elini tuttuğu ilk yatağına aldığı Allah katında helali olan nişanlısının toprak olduğuna yanarken bulantıları başlamıştı. Şüphelenmek şöyle dursun aklına gelmemişti. 

Başı fırfır dönerken Reyhan kendini zor atmıştı sağlık ocağına. Doktora şikâyetlerini anlatmış ilaç istemişti; fakat daha gencecik olan doktor hanım 'İlaç olmaz kan tetkiki lazım' demişti. Sonra sonuçlar gelince kadının yüzünde endişeli bir ifade belirivermişti. 'Hamilesiniz' demişti. O kelimelerin -daha dün sabah aldığı haberin- her bir harfi çivi gibi batmıştı genç kadının kulaklarına. 

Doktoru 'kimseye demem' dese de karnı belli olmaya başlayınca ne olacaktı? Küçücük ilçe, ilçe değil köy hatta... Herkes onu namussuz bilecekti. Anne babası utancından başını kaldıramayacaktı. Babası belki eve bile almazdı. Üstelik gözüm arkamda kalır diye okumaya bile gidemediği ailesinin geçim sıkıntısına bu sefer bizzat kendi sebep olacaktı. 

Reyhan Hasan Ağaya gitse dese ki oğlundan hamileyim adam torunu olduğundan emin olunca sevincinden uçardı uçmasına da anne babası bir daha onun yüzüne bakmazdı. Hem BURHAN çiftliğinde ne sıfatla kalacaktı? Bu yüzden kendince en doğru kararı vermişti. Anne babasına 'Ben okumaya gidiyorum. Beni aramayın, sormayın. Kendim için yaşayacağım artık.' Yazıp çıkmıştı ve soluğu Asi nehrinin tepesinde almıştı. Yine de ölememişti. Bu az konuşan huysuz kadın kurtarmıştı onu. 

VUSLAT BİR HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin