Bölüm adı için çok düşündüm dostlarım. Sonra dedim ki bu olsun... Var mı sizin de böyle mecburiyet saydığınız şeyler? Elinizden bir şey gelmese de buğz ettiğiniz içinizden de olsa isyan ettiğiniz şeyler? Benim var. Görünce dayanamadığım; ama her sokak başında da rastladığım... Dilenen çocuklar var mesela, itilip kakılan kadınlar, taşlanan hayvanlar var. Bunları görünce diyorum dünyanın çivisi çıkmış. Sonra yanımdaki arkadaşım aldığı meyvelerden veriyor dilenci çocuğa (Teslime'm biricik arkadaşım, ne etkilemişti bu hareketin beni) bir adam çıkıyor kadın Allah'ın emaneti diyor ve bir çocuk da taş atılan hayvana kendini siper ediyor ya... O zaman da insanlıktan hala umut kesilmemiş diyorum. Siz de anlatın. Sizin de hikâyelerinizi bileyim. Bu kadar uzak kalmayalım birbirimize:)
Sahi size bir yazar önereceğim. Kalemine bayılacaksınız. Bu aralar yazmaya küsmüş. Bence ona bir merhaba diyin. Belki tekrar barışır kalemiyle:))) Ben şu an YOL kitabını okuyorum ve betimlemelerine bayıldım:))) Anlatımı, kelimeleri, karakterleri şahane... Hem kullanıcı adı da çok tatlı oliveandturtle
Eleine etraflarını sarmış koca koca adamlara kötü kötü baksa da onların da ellerinden bir şey gelmeyeceğinin farkındaydı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki kimse yetişememişti. Eleine daha kapıdan çıktığında adam Reyhan'ı yere fırlatmıştı bile.
"Araba hırsızı olmalı! Çok pahalı arabaydı." Eleine konuşan adama dönüp ters bakışlar attı. Araba mühim değildi. Mühim olan içerisindeki masum sebiydi.
Yavaştan kendine gelen Reyhan daha gözünü açmadan hıçkırmaya başladı. Zaten bir annenin başka şekilde davranması mümkün değildi ki. Uykusunda bile görse yavrusunun elinden alındığını ağlardı, kendini paralardı.
Eleine bir yandan küçük arkadaşını teselli etmeye çalışıyor bir yandan da polisin nerede kaldığını sorguluyordu. Kendisi de bu arada ağlamaktan geri kalmıyordu.
Bu karışıklık esnasında gaz almaya, benzin almaya gelenler mutlaka etraflarındakilere yanaşıp ne olduğunu soruyordu. Bir araba daha benzinliğe yaklaştığında Eleine bir meraklı insan daha diye düşündü. Böyle giderse polisler gelene kadar başlarına bir mahalle insan birikecekti.
Barzan Mirza benzin ibresinin kırmızıya döndüğünü görünce yavaşlayıp direksiyonu kırdı. Hem bir önceki yağmurda ıslanmış arabası su lekeleriyle doluydu. Bir de güzel yıktırdı hazır zamanı varken. Benzinliğe girince tüm pompaların başında birer aracın olduğunu görünce tam çıkacaktı ki kalabalığı fark etti. Aslında umursamazdı; fakat kalabalığın arasındaki tanıdık kadını görünce haliyle arabayı stop ettirip indi.
Her kafadan bir ses çıkıyordu. Biri vah yazık diyor, biri sövüyor, biri araba hırsızlığıyla ilgili bir şeyler anlatıyordu.
Barzan Mirza insan denizini kulaç kulaç geçip nihayet Eleine'in yanına vardığında birkaç kez gördüğü kızı fark etti. İkisi de iki gözü iki çeşmeydi. Eleine kendi ağlamasını umursamıyor kendinden genç olan kızı teselli ediyordu. Kızın yüzündeki kaba beş parmak izini ve şakağındaki sıyırığı görünce Barzan Mirza öfkeden kudurdu. Beş parmağın beşi de odun gibiydi. Demek ki tokatı atan erkekti. Hem de bir kadına!
Barzan Mirza Eleine'in önünde diz çöktü. Kadın önündeki adamı fark etmiyordu bile.
"Eleine. Bana bak ne oldu?" Eleine bir dizi yere değen diğeri havada bir kolu da üzerinde duran adama döndü. Barzan Mirza'nın yüzünde endişe vardı. Reyhan oğlu için ağlayıp kendi kendine konuşurken Eleine de anlatmaya başladı. Olup biteni anlattığında etraflarındaki kalabalığın sesi daha da yükseldi. Herkes kendi kafasında teori üretip duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT BİR HAYAL
RomanceBiz seninle gidilmeyen şehrin, çıkılmayan yokuşlarında soluklandık. Ve hiç olmayan panjurlu bir evin hayalini üstümüze çatı yaptık. Yani anlayacağın adamım ,seninle bir yalanı yaşadık! *** Yol gitti, Eleine bitti; fakat mesafeler hiç tükenmedi. Kı...