Uykusuzluğun her bir kemiğine, tendonuna ve hücresine işlediğinin farkında olarak bitkince kalktı. Eleine zayıf bir insan değildi; fakat hayatının belli evrelerinde rehberliğe ihtiyaç duyduğu olmuştu. Bunu ne inkâr ederdi ne de durumundan utanırdı.
Son zamanlarda stresli dönemler Eleine'in hayatında peşi peşine gelmişti. Bulunduğu ana kadar stresle baş etmesini bilmişti; fakat anksiyete başka bir şeydi. Belki de yaşadığı onca stresten sonra bir başkası veya daha da büyüğü gelecek diye endişelenmeye başlamıştı. Kaygı ve korku, anksiyetenin bir diğer adıydı. Ve tüm o çığ gibi büyüyen duyguları artık vücudunu yıpratıyordu.
Eleine uzun zamandan sonra makyaj masasının önüne oturdu. Askeriyede göze batmayacak; fakat solgunluğunu da gizleyecek bir makyaja kesinlikle ihtiyacı vardı. Esmer tenine süreceği allığı tutacak hem de kuru cildini dengeleyecek nemlendirici kremden eline sıkıp yüzüne uygulamaya başladı. Krem yüzünde emilene kadar gözüne yapacağı makyaj için farlarını dizdi.
Önceden bunları yapmayı ne çok severdi. Ayna karşısına geçip süslenmeye ve giyinmeye bayılırdı. Şimdilerdeyse Eleine'in yüzü de kıyafetleri de daha sadeydi. Daha durgun belki de daha cansız... Geçenlerde yaptırdığı tüm vücut bakımla beraber saçına takılan kaynaklar ile biraz kendine özenmeye başlamış olsa da son zamanlarda yine kendini saldığının farkındaydı. Çıkmadan evvel makyaj masasının önüne bile oturmadan ayaküstü bir ruj ve maskara sürüp çıktığı düşünülürse kendini kesinlikle ihmal ediyordu.
İşi bittiğinde aynadaki yansımasına bakan Eleine, en azından sağlıklı göründüğünü kabul etti. Son olarak saçını ne çok aşağıda ne de çok yukarıda olacak şekilde toplayıp tel tokalarla sabitledi. Önünden çıkardığı perçemlerle görüntüsünü tamamladığında kendinden memnundu. Kayık yaka bluzu ve diz altındaki yüksek bel eteğini tamamlayan kemer ve diğer aksesuarlarını da taktıktan sonra oturduğu puftan kalkıp boy aynasında kendine baktı. Güzel görünüyordu. Kimse onun yüzüne bakıp solgunluğundan dolayı düşüncelerle boğuştuğunu anlayamazdı, çünkü sağlıklı da görünüyordu.
Reyhan kahvaltılıklarını yerleştirirken bir yandan da oturma odasındaki portatif bebek salıncağındaki oğluna gülücükler saçıyordu. Küçük bebek belki annesinin ne dediğini anlamıyordu; ama belliki ondaki pozitif enerjiden mutlu olduğunu hissedebiliyordu.
"Günaydın."
"Günaydın, Eleine. Bugün de erkencisin" Eleine saatine bakmaktan kendini alamadı. Sahiden de saat erkendi. Henüz altıya bile gelmemişti. Omuz silkerek pek çok kahvaltılığın olduğu masaya iştahsızca oturdu. Tek sorunu uykusuzluk değildi. Kendini iştahsız ve keyifsiz de hissediyordu. Tabağında bir şeylerle oynayıp birkaç lokmayı zorla çiğnedikten sonra bıkkınca çatalı bıraktı. Reyhan'a anlayışlı olması için bir bakış atmayı da ihmal etmemişti.
"Eleine senin bu durumun pek iyiye gidiyor gibi değil sanki." Kahvesinin içerisinde kaşığını yüzdüren Eleine sıkıntıyla kaşlarını çattı. Sankisi fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT BİR HAYAL
RomanceBiz seninle gidilmeyen şehrin, çıkılmayan yokuşlarında soluklandık. Ve hiç olmayan panjurlu bir evin hayalini üstümüze çatı yaptık. Yani anlayacağın adamım ,seninle bir yalanı yaşadık! *** Yol gitti, Eleine bitti; fakat mesafeler hiç tükenmedi. Kı...