Eleine eve girdiği an kendini doğruca yatak odasına attı. Tüm yol boyu düşünmekten başı ağrımıştı. Akay'ın hala gelip kendinden özür dileme amacı güttüğünü bilmek ve görüntülerinin internette ve televizyonda yayınlanacağından emin olmak ürkütücüydü.
Cinayet oldukça sansasyoneldi ve katil henüz bulunamamıştı. Türk halkı böyle entrikalı cinayetlere ayrı bir ilgi göstereceğinden her kanal en azından iki gün sabah akşam haberlerinde verecekti. Bu iki gün içinde Akay kapısına dayanmazsa iyiydi.
Gerçekten; ama gerçekten o adamı görmek istemiyordu. Bunca zaman sonra düzgün bir dikiş tutturmaya başlamışken Akay'ın gelip onu delik deşik etmesi en büyük kabusuydu işte.
Eleine pınarları açılmak için sızlayan gözleriyle uykuya daldı. Akşam saat sekiz sularını vurana kadar huzursuz ve sancılı bir uykuya dalmıştı. Kâh yatakta dönüyor, kâh başını yastığın altına sokuyar kâh yerinde sıçrıyordu. Uyku huzursuzluğun üzerine örtmek yerine üstüne adeta dağ bindirmişti.
Uykusundan acıyan boğazı yüzünden kalktığında su içmesi gerektiğini düşündü. Sonra uyku sersemliği yerini bilince bıraktı. Olabileceklerin düşüncesi bir kez daha vurduğunda Eleine yutkunarak doğruldu. Gerçek acıtıyordu ve geçmiş yakıyordu işte.
Salona çıktığında Eleine, Umut Karin ve Reyhan'ın haberleri izlediğini gördü. Daha doğrusu haberlerin sonunu...
"Ne oldu?"
"Cinayet haberini geçtiler." Ardından Umut Karin keyifsiz bir iç çekerek devam etti. "Biz de varız."
Umut Karin de düşünceliydi. Öyle ya böyle olmasını o da istemezdi. Hamile olduğunu öğrenince kocasından kaçıp gelmişti sözde; fakat aslen terörle ilgili bir dosya için gelmişti. Umut Ankara'ya gelip de bu gerçeği öğrendiğinde kıyamet kopardı. Hem arkadaşını da zor duruma düşürmeyi hiç istemezdi.
Eleine canı istemese de mutfaktaki kendine bırakılmış yemek tabaklarından birini alıp ikisinin yanlarına geldi. Hiçbirinin keyfi yoktu. Bu yüzden, sohbet muhabbet de yoktu. Ta ki Tuna bebek uyanana kadar...
Bebeğin ağlaması keyifsiz yüzlerinde iri bir gülümseme oluşmasını sağladı. Zaten ancak Tuna bebek onları neşelendirirdi. Annesinin memesine yapışıp kırk yıl aç kalmış gibi emmesi sonrasında gazını çıkarması bile şakalaşıp gülmelerine vesile oldu. Neşeleri Umut Karin'in telefonu çalana kadar sürdü. Umut Karin'in son model telefonunun ekranında yazan isim kocasını işaret ediyordu.
Sarışın kadın derin bir nefes çekip doğruldu. Adeta savaşa hazırlanır gibiydi. Bir nevi öyleydi de. Söz konusu o ve eşi olduğunda hep bir çekişme ve savaş vardı. Birbirlerini korumak için her şeyi yapabilecek iki kişi bir de kendini pek umursamayan insanlardan olunca haliyle böyle oluyordu.
Umut Karin telefonu açtığı anda kocasının söylediği ilk cümle "Oraya geliyorum." Olmuştu. İşte en çok korktuğu şey de buydu.
"Umut lütfen... benim bir süre düşünmeye ihtiyacım var."
"Benim yok mu sanıyorsun? Ben de senin gibi hazırlıksız yakalandım, ben de şaşkınım; ama lanet olsun ki karımla bunu idrak edebilmek için konuşamadım bile! Bak sana aşığım tamam mı herkesten her şeyden çok aşığım. Tek istediğim konuşmak ve sana sarılmak." Umut'un yalvaran ses tonu genç kadının içine dokundu. En sevmediği şey ona hayır demekti; fakat Umut neden geldiğini öğrendiğinde çok kızacaktı. Bundan daha çok korkuyordu işte.
"Ben de aşığım Umut. Bebeğimizi aldıracak falan değilim. Ne kadar hazırlıksız olursak olalım bizim çocuğumuz biliyorum nasıl kıyarım? Artık sana kızgın da değilim. Buradayım çünkü... bir anda geldim işte. Eleine ile olmaya ihtiyacım var." Umut'un karşıda öfkeyle ensesini ovaladığını duyuyor ve bu görüntüyü gözü önüne getirebiliyordu. Sol kolunun kasılmış damarları çıkmış görüntüsünü, gerilmiş göğüs kaslarını yakışıklı yüzünü hayal etmek öyle kolaydı ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT BİR HAYAL
RomanceBiz seninle gidilmeyen şehrin, çıkılmayan yokuşlarında soluklandık. Ve hiç olmayan panjurlu bir evin hayalini üstümüze çatı yaptık. Yani anlayacağın adamım ,seninle bir yalanı yaşadık! *** Yol gitti, Eleine bitti; fakat mesafeler hiç tükenmedi. Kı...