↾22- hamileyim ⇃

23K 1.5K 373
                                    

Lüks bir mekan... Bir kara kemiğin adımını dahi atamayacağı devasa alışveriş merkezinin önünde durmak bir yana dursun hizmetçi olsam dokunmaya dahi iznim olmayacak bir arabanın içinde duruyordum. Levent şoför kapısından inip benim olduğum kısmın kapısını açtı.

"Zergül Hanım geldik."

Arabadan dışarı çıkar çıkmaz yere sağlamından bastım. Bir rüyanın içinde miydim yoksa gerçekliğin inci kabuğunda mıydım hala anlayamıyordum.

Gözlerim kaç kat oluşunu saymakla uğraşamadığım koca binayı süzerken, gökyüzünden duyulan kuş sesleri kulağıma ilişti. Tüm o insan kalabalığının sesinden arınmışçasına pür dikkat kuş seslerine odaklandım. Özgür oluşumu kanıtlayan naçizane ses işte buydu. Üstümdeki pahalı kıyafetler, içinden çıktığım araba hiçbiri özgürlüğün anlamı değildi. Bir kuş sesiydi özgürlük.

"Gelmeyeceksin sandım." diyen bir sesle tüm alıcılarım eski dizayna dönül yapmıştı. Artık araba sesleri, adum sesleri ve mırıltıları duyabiliyordum.

Arkasında iki korumayla binanın büyük kapısından dışarı çıkmış bana doğru yaklaşan Müge'ye baktım.

"Kılıç'ın insafı tuttu."

"Şaşırdım, kaç gündür yüzünü görememiştim. Ne oldu da kararından vazgeçti?" diye sordu son adımını da atıp karşımda durduğunda.

Omuzlarımı bilmiyorum dercesine kaldırdım. "Hiçbir fikrim yok. Kılıç bu, ne düşündüğünü tahmin edemezsin."

"Herneyse izin verdi ya ona bakalım." der demez bileğimden tutup alışveriş merkezine doğru beni sürüklemeye başladı. "Bak burası ak kemiklerin uğrak yeri olan çok ünlü bir alışveriş merkezi. 12 ailenin çoğunluğu takı ve kıyafetlerini buradan alır. Ürünler hep yurt dışından gelme."

Müge hem konuşuyor hem beni sürükleyip iki işi aynı an da yapıyordu. Arkamızdan gelen tanımadığım iki koruma ve Levent'e göz gözderdim. Sonrasında Müge'ye yaklaşıp "Bu korumalar Kılıç'ın adamları değil. Kim bunlar?"

Müge göz ucuyla arkasına bakıp bana geri döndü. "Erdem'in adamları."

Aydınlanma yaşamışçasına kafamı salladığımda çoktan alışveriş merkezinin lüks kapısından içeri girmiştik. Her yerde dikilen kadın ve erkek çalışanlar bizi karşılıyordu. Şeffaf tamamıyla camdan yapılma iki asansör vardı.

Bizi kapıda bir kadın karşıladı. Üzerinde iş kıyafeti ve nazik denilebilecek pozisyondaki duruşuyla gülümseyip "Müge Hanım tekrar hoşgeldiniz." dedi ve bana döndü. Bir an için gülen dudakları bükülmeye ramak kala zoru zoruna gülümsemeye devam etti. "Zergül Hanım hoşgeldiniz." dedi sesi Müge'ye söylediği gibi parlaklık saçmıyordu.

Bu tarz ünlü yerlerde çalışan kişiler ak kemik olmak ile birlikte halktandılar. Ortalama bir geçimleri olduğundan diğer ünlü ak kemiklerin altında çalışıyorlardı. Ve şimdi bu ortalama hayata sahip kadın, ak kemik oluşundan ötürü benden rahatsız olmuştu hem de halk kesiminden olmasına rağmen...

Tabiki hiçbir tepki vermedim. Sadece başımla onu onayladım ve asla göz kontağı kurmadım bilhassa o hakkı ona vermedim mi demeliyim? Sonuçta ne ben halk kesimden birisiydim ne de Iskarta'dan doğma bir kara kemik hizmetçiydim. 12 aileden biri olan Kılıç Şahbazoğlu'nun karısı olarak kimsenin beni ezemeyeceği tepeden bakamayacağı o konumdaydım.

Kadın, bakışlarımın ona değmeyişine bozuldu olacak ki yüz ifadesini kontrol etmekte daha da zorlanıyor gibiydi. "Müge Hanım, alışverişinizin kalan kısmında size ben rehberlik edeceğim." derken tatlı dilliydi. Ama dikkatimi çeken Müge ile evvelsinden başkası ilgilenirken bu kız nasıl kendini ortaya atmıştı?

KASATURA | Yarası Keskin +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin