•Bin Düşmanlı Prens•

1.6K 141 147
                                    


"Ölmekten son derece korkuyor çünkü henüz yaşayabilmiş değil."

Hepsinin sıratından okuyabildiğim tek bir şey vardı o da 'Acaba doğru mu yanlış mı? Cidden öldürdü mü öldürmedi mi?' Ve dahası ben böyle şeylere oldukça alışmıştım, zaten alınacak bir şey yoktu. Sonuçta ben, ailem ve en yakın arkadaşlarım tarafından bile bu bakışlara uzun zamandır katlanıyordum. Bazen insanların bakışlarının her şey olduğunu anlayabiliyordum. Bunu beni incitmekten öteye götürmüyordu belki fakat incindiğimi hiç bakışlarla ölçmemiştim. İnsanlar buna ölçmeme sebep oluyordu.

Onlara öyle dikkatli baktıktan sonra histerikli bir şekilde güldüm. Belki yapmamam gerekiyordu fakat kendime engel olamıyordum.
Hapishaneden çıkınca -ki yeterince vakit geçirdiğimi düşünüyordum orada- düzenli olarak gittiğim psikolog bana bu hareketimi artık yapmamam gerektiğini, cidden hastalıklı gibi durduğumu söylemişti. Belki de öyleydim, belki de gerçektem hastaydım. O zamanlar iyi ki gitmeyi bırakmışım diyordum hala da arayıp arada gelmemi istese de artık bu şeyler geçmişti ve benim asla gitmeye niyetim yoktu.

Fakat Efkan hiç beklemediğim bir tepkide bulundu. "Ee?" diye bir ses çıkardı. O an bakışlarımın çivi gibi ona batması için üzerine diktim. Sergilediği tavırlardan oldukça rahatsızdım. Sürekli değişiyordu. Az önce bu bakışından daha farklı ve içten şekilde bakarken şu an kalpsiz, umursamaz ve çıkarcı biri gibi gözüküyordu ki sanırım öyleydi de.

"Ne demek ee?" diye sordum sesimdeki öfkeyi dindiremeden. Nasıl 'Ee?' diyebilirdi?

"Bu seni daha şüpheli biri yapmıyor mu sence de?" dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Soğuk kanlılığını koruda ve devam etti, "Arkadaşını öldürmen falan."

Arkadaşını öldürmen falan.

Bir an sanki beynimde bir sürü Efkan sesi duyuyordum ve hepsi bunu söylüyordu. Ellerimi hayal kırıklığıyla yere indirdim. Evet bana hoş bir şekilde davranmasını beklemiyordum onlardan ama böyle de yapmamalıydı.

Sembol şaşkınlıkla karışık bir şokla Efkan'a döndü."Efkan." dedi Sembol uyaran bir ses tonuyla. "İleri gitme."

Kafamı iki yana salladım. "Benim buradaki işim bitti. Seninle de. Hatta sizinle bitti. Bir daha benimle iletişime geçmeyin." diyip yanlarından geçip gittim. Normalde böyle davranan biri değildim ama ne diyebilirdim ki? Merdivenlerin olduğu bölüme ulaştığımda hızla cıktım ve restorantın bulunduğu yerden resmen koşar adımlarla ilerledim ve kendimi Zemheri'den dışarı attım.

Sinirden veya anide stresten olsa gerek bir anda karnımda büyük bir sızı oluştu ve ben gözlerimi kocaman açarak iki büklüm oldum. Zar zor yutkundum ve yüzümü buruşturarak nefes almaya çalıştım. Ardından kesik kesik aldığım nefes ciğerlerimi doldururken karnımdaki sızıyo bir kenara bıraktım ve yürümeye başladım. Neredeydim? Hava ne kadar soğuktu? Param olmamasına rağmen nasıl gidecektim? Bu soruları cevaplamadan karda öylece yol katetmeye devam ettim.

Ben iki yıldır kendimi Derin'i öldürmekle suçlarken neden Efkan bunu sesli söylediğinde bu kadar sinirlenmiştim? Bunu zaten sürekli ben kendime yapıyordum, orada soğukkanlı olup bu saçmalığı bitirmem gerekiyordu. Derin bir nefes verdim ve cebimden telefonu çıkardım.

Ne olur ne olmaz diye kapalı halde duran telefonu açtım. Annem ararsa ona markette olduğumu söyler biraz zaman kazanırdım en azından. Tam olarak düşündüğüm şey olmadı bu yüzden ben aradım onu.

İkinci çalışta açtı.

"Anne? Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda endişeli bir sesle;

"Kamer bu havada hala dışarıdayım deme bana. Hemen eve gel." dediğinde sahte bir şekilde güldüm. Ama o bunu anlamazdı. Sahte olduğunu yani.

BİN DÜŞMANLI PRENSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin