•
"Uzaklarda bir yerde, belki paralel evrende sen ve ben çok önceden tanışmış olabilir miyiz?"•
"Selam aciz." İlkay duvara yaslanıp bana sahte bir bakış attığında onu umursamadım. Cidden bu kızı görmekten acayip sıkılmış ve bunalmıştım. Elimdeki pet şişeyi sıkıp çöp kutusuna attım.
"Selam." dedim düz bir şekilde. Asla onun seviyesine inmeyecektim. Beni sevmiyor olabilirdi ama bazen ne diyeceğini de merak etmiyor değildim.
Fakat bugün cidden İlkay'ı çekecek bir havam yoktu. O yüzden arkamı dönüp yürüdüm fakat kolumdan tuttu. "Dur." dediğinde ona döndüm ve yüzüne 'Yine ne var?' dercesine baktım.
İlkay ile asla ama asla birbirimizi sevmeyecektin sanırım. Ne olursa olsun. Eskiden de şimdi de. Hiçbir zaman karakteri beğendiğim bir karakter tiplemesi değildi. Mavi gözleri ve küt sarı saçları ile erkeklerin çoğunun gözdesiydi. Haklılardı yani kızda fizik denen şeyin en iyisi vardı ama karakteri kötüydü. Bunun için onu tanımanıza gerek yoktu.
"Ne istiyorsun?"
"Efkan'ı." Aniden gelen bu cevaba karşın kaşlarım bir hayli çatıldı. Ayriyeten kendinden emin bir şekilde söylemişti bunu. Mavi gözleri de yüzündeki o ifadeye eşlik ediyordu.
"Ne?" diye sordum kaşlarımı çatarak.
"Beni duydun. Efkan'ı istiyorum." dediğinde tuttuğu kolumu ondan çektim.
"Gidip ona kendin söyle o zaman." derken önümde dikildi. Yine ukalaca sırıtışını yüzüne takınmıştı.
"Senin yapmanı istiyorum."
Sıkkın bir şekilde ofladım. "Kendin için daha yararlı şeyler yapsana. Mesela beş ay sonra üniversite sınavın var. Gidip ders falan çalış." dedim ben de yapmacık bir şekilde gülümserken.
"Gelecek için paraya ihtiyacım mı var sanıyorsun? Ömür boyu yetecek bir zenginliğim var." diyip göz kırptığında kafamı geriye doğru attım.
Doğru. Şanslı çocuklardan biri daha karşımdaydı işte.
"Ah alınma, seni pek kıskanan biri değilim ama bir zamanlar sana ait olan şeylerin çoğu şu an bana ait ve ben bundan pek memnundum. Ta ki o gelene kadar." diyip sağ omuzunun üstünden birine baktı. O öyle bakımca otomatikman ben de döndüm.
Efkan kulağında kulaklık ve kafasına geçirdiği siyah kapşonluyla telefonunda bir şeye bakıyordu. Etrafında kızlı erkekli bir grup vardı. Pek konuşmalarına katılıyor gibi gözükmüyordu.
"İlkay bak sana ne diyeceğim." dediğimde İlkay bana döndü. "Şu an veya önceden etrafımda olan hiç kimse bana ait değildi. Asla olmayacaklar da. Özür dilerim ama bunca zaman boşuna savaşmışsın. Çünkü kazandığın hiçbir şey yok. Daha önemlisi ben kaybetmedim." dedim ve yanından geçip gidecekken durdum. "En azından sana karşı." diyip öylece yanından gittim.
•
Bazı şeyler malesef yaşanıyordu. Buna artık yüzde yüz emin olmuştum. Biriyle tanışacaksak da öylece tanışıyorduk ve onun hayatına dahil oluyorduk buna da hem fikirdim. Fakat cidden gerekli miydi emin değildim. Bunca duruma, dramaya gerek var mıydı? Yoksa gerçekten de ilk söylediğim gibi yaşanması mı gerekiyordu bilmiyorum.
Son defa gerekli gereksiz her şeyi zihnimin delikli süzgecinden geçirdim. Bir şey hissediyor muydum? Evet. Peki ne hissettiğimi biliyor muydum? Hayır.
Sembol'ün beni dürtmesiyle kendime geldim. "Haftasonu ne yapıyorsun?" diye sordu pizza tostundan bir ısırık alırken. Bugün günlerden cumaydı ve biz de sınıfta oturmuş, günün bitmesini bekliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİN DÜŞMANLI PRENS
Misterio / SuspensoRüyamda, farklı zamanlarda ölen yedi insan görmüştüm fakat ben tek birini kurtarabilmiştim. Efkan Çağlayan. • Geceleri gördüğümüz rüyalara benzer, Tutuştuğumuz lades. Uzak bir yere taşındım. Mezarlığa yakın. Ölüm, Sen beni aldatmazsın. Aklımda. •...