•
bugün bir kızla tanıştım
bana dedi ki insanlarla nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum
•Kaçma isteğimin yine kendini belli ettiği günlerden birindeyim. Ben mi çok yük oluyorum kendime yoksa anılarım mı artık düşünmüyorum bile. Kafamda bir sürü iş vardı. Bir liste gibi önüme sıralanmışlar sanki. Emin bile değilim ne olup bittiğinden. Patlamayı bekleyen bir kafayla mı yoksa durmayı delice isteyen bir kalple mi yaşıyorum, artık ben bile bilmiyorum. Düşüncelerim kimine göre bencilce sanırım ve içten içe kendimin de böyle düşündüğünü biliyorum. Zaten durdurmak istediğim şey bu bencilce düşüncelerim değil miydi? Yoksa onca kayıp ve onca düşüşten sonra böyle düşünmek hakkım mıydı? Birsen'in hep söylediği bir şey vardı, ''Eğer düşünmek ölüm gibiyse belki de ölümü düşlemek de öyle olmalı.'' diye. İlk söylediğinde anlamamıştım. Hatta bir psikiyatristin bana 'Çok istiyorsan öl.' dediğini bile düşünmüş gibiydim. Fakat hayır, fark etmiştim ki dediği şey şu an anlam kazanıyordu.
Bana çok düşünmenin ölüm gibi hissettirdiğini fakat aslında ölmek istemenin ölüm olduğunu söylüyordu. Ona göre ölüm bir insanın planlayacağı bir şey olmamalıydı. Ona göre hatta bir insan yaşarken daha ne olacağını bile bilmediği ölümü düşlememeliydi. Belki de sorun tam buradaydı. Hissettiğin onca şeyin bitmesini en az sen kadar isteyen kimse yoktu fakat öldüğünde de bu ölüm düşüncesi kanser gibi yayılacaktı. İlk seni sevenlere de yaşatacaktın. Bu kadar ağır bir şeyi annenin, senin yüzünden hissetmesi adil değildi. İşte olay buydu, hayat adaletle yürümeliydi ve ölümde adalet yoktu. Ölüm zararlıydı. Onu düşünmek de en az ölmek kadar zehirliydi.
Soğuğun etrafımı sardığı saatlerdeyim. Saat sabahın altısı, ben bir sokağın önünde öylece karşımdaki eve bakarak duruyorum. Az önce o eve ait bir şeyi aldım. Kafamda hiçbir şey yok fakat sabahın soğukluğundan olacak da bıçak gibi saplanmış bir şey var. Ya da düşüncelerim patlıyor ve iğneler bir bir her tarafımı sarmıştı. Ayaklarım zor da olsa yürümeye başlayınca nefesimi dışarı vermiştim. Doğru şeyi yaptığıma kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Artık grubun geri kalanıyla çalışmaya devam etmeli miydim bilmiyorum. Birkaç gündür okula da gitmiyordum. Duru'nun doğum günü partisi ve Kerem'in babasının intiharından sonra gerçek anlamda hasta olmuştum. Hatta o kadar hastalanmıştı ki eve doktor gelmek zorunda kalmıştı. Telefonumu kapatmıştım. Sadece birkaç saniye belki de yok olmak istiyordum. Bilmiyorum. Yaklaşık bir haftadır raporluydum ve o bir haftanın son iki günü ayaklanmaya başlamıştım. O süre zaafında ne olduğunu, ne bittiğini bilmiyordum. Gerçi pek bilmek de istemiyordum.
Sadece sabah bir anda kalkmış, telefonumu açmıştım. Aramaları ve mesajları es geçip Ayaz'ın numarasını tuşladığımı hatırlıyordum. Okuldan sonra hastanede buluşmamız gerektiğini söylemiştim ona. Mantıklı mıydı yaptığım bilmiyorum. Son kez belki bana anlatması gereken bir şey vardır diye düşünmüştüm. En azından öyle umuyordum da diyebiliriz. Fakat o an onu gördüğümde oldukça soğuk kanlı yaklaşacağımı biliyordum. Bundan sonra her şeye soğuk yaklaşacaktım hatta. Çünkü içimden bir ses bu elimde tuttuğum kutunun içinde üzücü ve oldukça kötü bir şeyin beni beklediğini söylüyordu.
Kutu demirdi ve paslanmıştı, üstelik oldukça da eski gözüküyordu. İçinde bir şeylerin olduğunu anlayacak kadar da ağırdı. Çantamı önüme alıp kutuyu içine koydum. Nedense bazen şu çantanın fermuarını çekmeye bile mecalim yoktu. İçimdeki son yaşam tanesi Kerem'in babasının bıraktığı o mektubu okumamla bitmişti sanki. Fakat zaten hayattan uzun bir süredir beklentim yoktu. Şimdi tüm duygular ölmüştü ve artık hissetmem gerektiğini bilsem de hissedemiyordum. Ve şu an sırtımda taşıdığım o şey yüzünden şimdiden ağırlaşmıştım. Onda da bir şeyler olduğunu hissediyordum. Bugün anneme doktordan sonra hastaneye gideceğimi ve geç geleceğimi söylemiştim. Fakat aslında ne hastaneye ne okula gidesim vardı. Öylece hava kararana kadar yürüyesim ve geri dönmeyesim vardı. Tüm bu soru işaretleri ve hastalıklı düşüncelerden kaçmaktan başka hiçbir şey istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİN DÜŞMANLI PRENS
Mystère / ThrillerRüyamda, farklı zamanlarda ölen yedi insan görmüştüm fakat ben tek birini kurtarabilmiştim. Efkan Çağlayan. • Geceleri gördüğümüz rüyalara benzer, Tutuştuğumuz lades. Uzak bir yere taşındım. Mezarlığa yakın. Ölüm, Sen beni aldatmazsın. Aklımda. •...