•İntihar•

1.2K 72 133
                                    


"İçimde çok yüksek bir yerden atlayıp öldür müsün?"

6 Yıl Önce

Kemal, elindeki çekici yere bıraktı ve yerdeki birkaç ıvır zıvırı ayağıyla başka yere doğru itti. Atölye ger zaman böyle karışık olurdu ve karısı burayı her gördüğünde ona yakınırdı. Kendisi de kabul ediyordu, bu yerde bir şeyler bulmak zordu. Masanın üzerinde duran tahtaları yan yana getirdi ve birinin diğerinden daha büyük olduğunu anladığında, üşendiğinden olacak, yeniden yerine bıraktı. Şimdilik ihtiyacı yoktu çünkü. Kafasını yana doğru çevirdiğinde saatin altındaki masada bitmiş kul evini gördü. O an oğlunun da sabah kendisine yardım etmek için yalvardığı aklına gelince yutkundu ve durdu. Belki de yardım edebilirdi. Gözlüklerini yukarı doğru itti ve, "Kerem!" diye bağırdı Kemal gür bir sesle. Daha sonra çivilerden birini iki dudağının arasına yerleştirdi.

Kerem onu duymamış olacak ki gelmedi.!İki dudağının arasına aldığı çiviyi dikkatlice eliyle aldı ve tahtanın üzerine bırakıp, sarı eldivenlerinin birini çıkardı. Yırtılmıştı ve başka bir eldiven giymesi gerekiyordu. Çekmecelerin birini açtı ve karıştırmaya başladı. Bir kez daha, "Kerem!" diye bağırdı ve eldiveleri çekmecede bulup çıkardı.

"Efendim baba?" diye sordu Kerem nefes nefese atölyeye girerken. Üzerine giydiği mavi tulum sabaha oranla kirli gözüküyordu. Kemal, omuzunun üstünden kızıl saçlı oğluna baktı ve hafiften gülümsediğini gördü. O sırada yeni çıkardığı sarı eldivenlerini giydi.

"Bahçede bıraktığım alet çantasını getirir misin?" diye sordu gülümseyerek. Kerem kafasını yukarı aşağı memnun olmuşçasına salladı. Babasına yardım etmek için bahane arıyordu zaten ve bu onun için bir fırsattı.

Kerem, hızla atölyenin olduğu alandan çıktı. Bahçeye koştu. Annesinin yıllardır özenle baktığı bir bahçeydi ve genelde babasının ıvor zıvırlarını görmeyi sevmezdi. Gözlerini etrafta gezdirdi ve güllerin yanındaki turuncu- siyah alet kutusunu gördü. Birkaç aleti kutunun içinde, kendi yerindeydi yerdeydi; birkaçı ise yere düşmüştü. İlk önce yere düşenleri dikkatlice topladı ve çantanın içine koydu. Ardından kapağı kapattı ve kutuyu sırtlanıp koşarak babasının atölyesine doğru koştu.

Atölyeye girdiğinde babasının tahtaları birleştirmeye başlarken buldu. Üstündeki beyaz tişört çok kirli gözüküyordu. Alet çantasını getirdi ve babasının yanına koydu. Kemal, yavaşça oğluna döndü ve ellerini saçına götürüp karıştırdı.

"Yaa baba!" dedi Kerem huysuzca babasından uzaklaşırken. "Ellerin kirli ve- OFFF! Saçıma dokundun!" diye eklediğinde Kemal, onun bu huysuzluğuna güldü ve yere doğru eğilip alet çantasını açtı. Çeşitli boyutlarda birkaç çivi arıyordu.

"Boya yapmayı seviyor musun?" diye sordu Kemal, oğluna bakmadan. Birkaç çivi avucuna aldı ve yavaşça Kerem'e baktı. Kerem dudaklarını bükmüş bu soruya nasıl cevap vereceğini düşünüyordu.

"Eh!" dedi Kerem de yere otururken. "Niye ki?" diye sorduğunda Kemal ayağa kalktı ve elindeki farklı boyutlardaki çivileri masaya bıraktı.

"Yere oturma, kirli. Sonra annen bana kızıyor eve toz toprak getiriyorsun diye." dedi alaycı bir ses tonuyla. "Seni çamura atmadığım kalıyormuş." diye eklediğinde Kerem yerden kalktı.

"Annem çok titiz. Sence de öyle değil mi?" diye sordu babasına bakarken. Kemal, açık kahverengi gözlerini Kerem'e dikti.

"Eeee," dedi 'e' leri uzatırken. "Birimi temiz olmalı yoksa düşünemiyorum." dediğinde Kerem ona hak verir gibi kafasını salladı. "Kuş evini boyamana izin verecektim fakat madem boyamayı 'Eh.' diyecek kadar seviyorsun, onu Sevgi'nin boyamasına izin vereceğim." diye ekledi Kemal.

BİN DÜŞMANLI PRENSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin