•Lavinia•

1.5K 144 118
                                    


~Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
~Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
~Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

•İki Yıl Önce•

"Hocam tuvalete gidebilir miyim?"

Arkası dönük ve koyu renkli saçları tepeden başlı olan Zehra hoca topuklu ayakkabılarının üstünde tam tur döndü ve Efkan'a yılmış bir şekilde baktı. "Ya yemin ederim dokuzuncu sınıf çocuğu bunu istediğinde bir miktar mantıklı karşılıyorum ama oğlum eşek kadar adam oldun tutamaz mısın?"

Çocuk kafasını hayır anlamda salladı. "Tut tut nereye kadar hocam. Kontrollü bir salınımda elektrik üretecek kıvama geldim." dediğinde Zehra hoca umutsuzca kafa sallarken, sınıfta kıkırdama ve bir miktar gülüşme oldu.

"Yemin ederim yıldım." dedi kadın elindeki kitabı masanın üzerine bırakırken. Efkan, Emre ve Meriç'in okulda sürekli sorun çıkardığını biliyordu fakat artık onları nazıl zaptedeceğini bilmiyordu.

"Hocam nasıl dediyse benim de geldi, canım mı çekti ne oldu anlamadım." dedi Emre gülerek arkadaşına bakarak.

"Hocam eğer bu ikisi beraber gidiyorsa ben de giderim." dedi Meriç ayağa kalkıp ikisini de gösterirken.

"Niye sizin göbek bağınız bir mi yavrıcuğum?" diye sordu Zehra hoca öğretmen masasına yaslanıp, kollarını birbirne sararken.

Meriç, "Yok hocam da-" diye cümleye başlamıştı ki okulun o yüksek sesli zili çaldı. Zil tüm okulda yankılanırken, öğlen arası olduğunu fark etmişlerdi.

Hoca masadan ayrıldı ve imalı bir gülüşle Efkan'a baktı. "Efkan oğlum şimdi gidebilirsin." dedi rahatça. Masasındaki kitapları aldı ve kucağına yerleştirdi.

Efkan ellerini cebine koyup sıradan kalktı ve, "Yok ya kaçtı." dedi umursamazca. Kadın kafasını umutsuzca salladı ve sınıftan hızlı adımlarla çıktı. Çocuk yavaş yavaş yürüyüp pencerenin tarafına geldi ve sırtını cama yasladı.

Emre, Efkan'ın yanına yürürken ara ara imalı imalı bakıp sırıtıyordu. "Ne sırıtıyorsun sen?" diye sordu Efkan, arkadaşına kaşları çatık bir şekilde bakarken.

"Geçen gün seni Pes'te yere sermiş." diye araya girdi Meriç, Efkan'ın dudağının yanı kıvrıldı ve sahte bir şekilde gülüp, elini Emre'nin omuzuna koydu.

"Baskete gel de sana yere sermek neymiş göstereyim kardeşim." dediğinde bu arada hem sırıtmaya devam ediyordu hem de Emre'nin omuzunu sıkıyordu. Emre canı yanarken kendini sağa attı ve omuzunu kurtardı.

"Ondan sırıtmadım." dedi Emre ve arkadaşlarına doğru yanaştı. "Meriç'in sevgilisinin arkadaşlarıyla tanıştım. Harbi kafa bir grup görmen lazım." dediğinde Efkan kafasını umutsuzca salladı.

"Ben de iyi anlaşıyorum. Şahsen İlkay'lardan falan daha eğlenceliler." dedi Meriç rahat bir şekilde öğretmen masasına otururken. Kafasında çok bir şey yoktu, sadece Efkan ile yeni tanıştığı bu insanları tanıştırmak istiyordu.

Efkan surat ifadesini bozmadı. "Yok, ben öyle bilmediğim arkadaş ortamı falan sevmiyorum." dedi Efkan umutsuzca. Sıkılmış gibiydi artık insanlardan, arkadaşlıktan ve sahtelikten. Etrafında yeterince insan vardır her ne kadar gerçek arkadaşları şu an İstanbul'da olsa da burada da Meriç ve Emre vardı.

BİN DÜŞMANLI PRENSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin