•
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
Uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Git başımdan ben sana göre değilim,
Ölümüm birden olacak seziyorum,
Hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Git başımdan seni seviyorum...
•Bölüme şu fotoğrafla başlayasım geldiii
Kamer karakteri (tabi kahkülsüz) ve tavşanı 🐰
Hadi tavşanına bir isim verin ;)~
Tarih- 20 Mart Çarşamba
Saat- 05:25
Yer- OdamBelki de insan, beden varlığı gereği hep yorgun olmalıydı. Mesela yürürken, uyurken, müzik dinlerken, savaşırken, düşünürken her zaman yorgun olması doğal bir sebep gibi gözükmeliydi. Çünkü biz, içi boş iskeletleri, ayakta tutan şey buydu. Yogunken iyi uyuyabiliyor, yorgunken hemen eve gitmek için yürüme gücü buluyor, yorgunken doğru şekilde düşünebiliyorduk. Belki de sırf bu yüzden biz insanlar her zaman yorgun olmalıydık.
Yorgunduk çünkü hiçbir şey yapmıyorduk. O yüzden oturduğumuzda veya uyuduğumuzda dinlenemiyorduk çünkü doğru şeylere enerji harcamıyorduk ve yeterince yorulmuyorduk. İşte bu yüzden hep yorgunduk. Fakat şu anki yorgunluğum beni harekete geçiremezdi. Çünkü ruhsal olarak yorgundum.Ruhsal yorgunluk belki de bizi en çok yorandı ve geçmesi zor şeydi. Bir çıkışı yoktu ve kafamızın yarattığı labiretin ta kendisiydi. Çoğu yorgunluk bizi ilerletmezdi, öylece durmamızı sağlardı. Hayattan kopmuş ve yine bağlanmayacakmış gibi olurduk. 'Belki de en iyisi budur.' diye düşündüren bu düşünce, bizim düşüşümüzün de sembolüydü.
Fakat yine de yorgun olma durumu, üzgün olduğumuz zamanları en iyi şekilde saklama yoluydu.
Gün yeni yeni ağırırken yatakta dümdüz bir şekilde ızanmıştım. Odama gökyüzünün o açık mavimsi tonu vuruyordu. On dakika öncesine kadar uyuyordum fakat anlamadığım bir nedenden dolayı başım ağrımıştı ve ben de uyanmıştım. Aklıma dolan birkaç şarkı gözüyle tavana bakıyordum. Pazartesi gününün o yoğunluğu ve yaşananların ardından salı günü okulda bir miktar rutine yakındı.
Duru, geldiği andan itibaren ilgi çekti ve İlkay'ın radarına takıldı. İçimizde onun Derin olmadığına en çok ikna olan kişi İlkay'dı çünkü yanıma gelip 'Bu kız çok saf galiba. Ama salak mı yoksa iyi mi çözemedim. Birine baş kaldıracak tipi yok o yüzden Derin olamaz.' diyip yorum yapmama fırsat vermemiş, ardından omuz atmış ve gitmişti. İlkay, Derin'i benim kadar tanımasa da tanıyordu ve onlar da oldukça yakındı. Çünkü Meriç ve İlkay arkadaştı ve Derin sürekli yanlarında olurdu. İlkay kendi gibi zengin insanları severdi ve Derin ona göre içimizdeki en zenginiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİN DÜŞMANLI PRENS
Misteri / ThrillerRüyamda, farklı zamanlarda ölen yedi insan görmüştüm fakat ben tek birini kurtarabilmiştim. Efkan Çağlayan. • Geceleri gördüğümüz rüyalara benzer, Tutuştuğumuz lades. Uzak bir yere taşındım. Mezarlığa yakın. Ölüm, Sen beni aldatmazsın. Aklımda. •...