-17

1.9K 120 23
                                    


"Ya oğlum kaldırsana şunun götünü. Gücüm yetmiyor bunun koca götünü kaldırmaya. "

Dediklerimden sonra bana kızgın gözlerle bakmaya başlayan Darroll bana ve Feza'ya homurdanıyordu. "Şeytan diyor şu çocuk hazır yerde savunmasız yatıyor. Al bıçakla bıçakla betonun içine göm." Türkiye'ye geldiğinden beri Darroll'ı ilk defa bu kadar kızgın görüyordum ve bu konuda kesinlikle haklıydı. Anıl teflon tencereden sonra yere yığılmıştı ve başı kanıyordu. Onu hastaneye çıplak götüremeyeceğimiz için giydirmeye çalışıyorduk. Bunun için biz Darroll ile burada soğuk mu yoksa sıcak mı belli olmayan terler dökerken Feza'nın ne yaptığı meçhuldü. Anıl'ın başında ki kanı gördükten sonra odadan aniden çıkmıştı. Şimdi de ilginç bir şekilde evi yemek kokusu sarmıştı. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru gitmeye başladım. Darroll'da benim gibi şüphelenmiş olacak ki arkamdan geliyordu. Mutfağa girdiğimizde Feza'yı üzerinde mutfak örtüsüyle arkası dönük bir şeyler yaparken gördük. Darroll benden önce davranıp "Feza" diye seslendiğinde Feza elinde ki koca tabakla arkasını döndü. Tabakta menemen vardı. İçeride kuzeni baygın ve başı kanıyor halde yatarken bu kızın koca tabak dolusu menemen yapması ilginç bir şeydi. Darroll ile birbirimize ne yapacağımızı bilmez halde baktık. "Feza iyi misin lahmacunum ? " Feza'nın suratında ki gülümseme yavaş yavaş solmaya başladığında bir şey olduğunu anlamış olduk. " İyi değilim iskenderim. Kan gördüm." Cümlesini bitirdikten sonra elinde ki menemen tabağıyla yere düşen Feza'yı yakalamak için çaba sarfetmeye kalmadan bedeni yer ile buluştu. Tabak Feza'dan uzak bir yerde kırılırken maalesef menemen parçacıkları Feza'dan ayrılamamıştı. Darroll ile lahmacunumun yanına koşup onu yerden kaldırdık. Anlaşılan bu kızı kan tutuyordu. Feza'yı da Anıl'ın yattığı karşı yatağa yatırdıktan sonra gülmeye başladım. Bana endişeli gözlerle bakan Darroll'a neden güldüğümü açıklama ihtiyacı duydum. '' Sanki bunları öldürmüşüz de leşlerini taşıyormuşuz gibi geldi de ondan gülüyorum. '' Dediğimle yarım yamalak gülen Darroll'a baktım. Sonrası hastane.

Nihayetinde kimse ölmemişti ve biz sağ sağlam eve geri gelmiştik. Ortamda Çin işkencesi kokusu var gibi hissettiğimde kahvaltı yapmayı önerdim. Ama işe bakın ki kimse benim kahvaltı önerime saygı göstermedi. Bir tanesi öfledi bir tanesi de pöfledi hatta içlerinden en iğrenci Anıl bana tepkisini gaz çıkararak gösterdi. Haliyle açlıktan ölen ben onları umursamadım ve kahvaltı yapmak için dışarıya çıktım. Yolda yürürken aklıma sürekli Devrim'in kendisini affettirmek için yaptığı şeyler geliyordu ve bende dayanamayıp uzun süreden beri istediği küçük köpeği alan minnak kızlar gibi gülüyordum. Ne hikmetse bu benim hoşuma gidiyordu. Güzel bir pastaneye geldiğimde ilk önce güzel poğaçaların kokusunu içime hunharca, vahşice çektim. Sonra da canım yemeğimi sipariş etmek için minibüs durduracakmışım gibi garsona el edip ''Bakar mısınız ? '' dedim. Allah'ın tesadüfü işte. O sırada bir hanzo daha ''Bıkır mısınız ? '' dedi. Başımı korku filmlerinde ki karılar gibi sonuna kadar çevirdiğimde bir çirkef suratla karşılaştım. Devrim. Yalaka gülüşünü gösterip sıçan gibi yanıma atladı. Sonra garsona '' Ben sizin şu meşhur Sarıyer böreğinizden istiyorum. Birde yanına iki tane zeytinli poğaça koyarsanız çok sevinirim. Mis kokulu çayınızı da aman diyeyim eksik etmeyin. '' Tam bir zengin velet gibi konuştuktan sonra garson beyciğim bana baktı. Bende garsona ''Aynısından'' deyip gönderdim.

''Sen ne yapıyorsun be burada sinsi ? Ayrıca hangi hakla benim güzel masama oturuyorsun ? ''

''Bilmem sinsiciğim sence ne yapıyorum ? ''

Gözlerimi kısıp konuşmaya devam ettim :

''Benim lafımı kullanma. ''

''Noterde üstüne mi aldırdın bu kelimeyi ? ''

Karşımda duran hacker bozuntusunu her ne kadar affetsem de görevim olan trip işini yerine getirmeye devam ettim. Neden bilmiyorum ama bunu cidden yaptım. Yemeklerimiz geldiğinde konuşmadan böreklere hücum ettik. Çayım bittiğinde tekrar bir çay istedim. Hiç konuşmadan yemek yemeyi devam ederken karşımda ki bey dayanamadı :

''Ee ne haber? ''

''Sanane ''

''Nasılsın ? ''

''Sanane ''

''Neden seninle konuşmaya çalıştığımı sormayacak mısın ? ''

''Banane ''

''İyi sen bilirsin. ''

Başımı böreklerimden kaldırdıktan saniyeler sonra börekten dolayı yağlanmış dudaklarımın üzerinde başka dudak. Çırpınan eller. Kafede şaşkınca bakan ve ayıplayan insanlar. Ee haliyle burası yabancı ülkeler gibi değil ki ayağa kalkıp bizi alkışlasınlar.

''Psikopat mısın be sen ? Senin yüzünden nefessiz kaldım. ''

'' Bir dinle ya ''

''Ne dinleyeceğim seni ya sapık domuz. ''

''Otur be bi bağırma açıklayacağım. Ayrıca şu an söyleyeceğim şeyleri Facebook'tan falan çalmadım haberin olsun. ''

Derin bir nefes alıp Devrim'e cevap verdim :

''Çabuk açıklamanı yap suratına tokat atacağım. ''

''Nedenmiş o ? ''

''Söylüyor musun tokatı şimdi mi atayım ? ''

Devrim gözlerini devirip sabır dilenir gibi bir şeyler mırıldandı.

''Tamam dinle bu şiir gibi bir şey ''

Devrim söylemeden önce cesaret topluyormuşta toplamışıyormuş gibi anlayamadığım bir hareket yaptı ve sözlerine devam etti :

''Üşüdüm diyorsan güneş olurum

Yanarım sevginle ateş olurum

Dolarım havaya nefes olurum

Gülü susuz seni aşksız bırakmam ''

Devrim bana bakıp tekrar konuştu

'' Ee ne diyorsun ? ''

''Neye ne diyorum ? ''

''Salak mısın kızım sen ? ''

''Yok sen ? ''

''Sanırım ben salağım. Sana bu sözleri söylediğime göre. Diyorum ki güvenlik duvarını kırdığım bilgisayarım olur musun ? ''

Devrim'e bakıp pöfleyip öfledim

''O nasıl çıkma teklifi be ? ''

Devrim bana cevap vermeden aklıma sızan şeyler beni benden alıp beni bana geri götürüyordu. Sanırım az önce olan şeyin farkına şimdi varmıştım. Bu aptal hacker çocuk bana biraz önce çıkma teklifi mi etmişti ?

o

HACKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin