21. BÖLÜM: TUZAK

3.6K 202 82
                                    

ŞEHRİN GÖLGESİNDE

《○21. BÖLÜM: "TUZAK"○》

Bazı zamanlarda, yaptığımız şeyler öyle ağır gelirdi ki pişmanlık bizi himayesi altına alır; eziyet ederdi. Keşkeler dilimize dolanır, göz yaşlarımız sicim misali akmak isterdi lâkin tutardık kendimizi, içimizde kök salmış bir gurur hepsini yok saymamız için çığlıklar atardı; her şeye sağır olsak bile o sesi hiçbir zaman yok sayamazdık. Kabul eder, pişmanlığı yok sayardık ama unuttuğumuz bir nokta vardı, istediğimiz kadar unuttuk sansak da içten içe büyüyor, bizi sarıyor ve ummadık anda kapımızı çalıyordu.

Günlerce hatta aylarca susmasa bile duymamak için kulaklarımı kapattığım o ses, bir bedene bürünmüş tam karşımda bana hesap soruyordu. Kinayeli bakışları, ben demiştim dercesine havaya kalkmış kaşlarına eşlik eden sinsi bir gülümseme öylesine can yakıcıydı ki kafamı yasladığım camdan yansıyan görüntüye yumruk atmak istiyordum. Yapamadım. Çünkü biliyordum ki o gerçek değildi, hislerimin aksine.

Aldığımız kötü haber sonucunda Akın, Yankı'ya dönmek için yola çıkmış biz de -Akın'ın iki yancısı Mir ve Yek- Ankara'ya gitmek için hızla ayrılmıştık. Normalde tek gitmek için kavga kıyamet yaratan ben, bu sefer sessizliğe gömülmüş ne derlerse kafa sallayıp kendimi arabaya bırakmıştım. Tüm enerjim, tek bir telefon ile yerle bir olmuştu.

Ankara tabelasını son hızla geçerken gözlerim sanki onun üzerinde kalmış gibi durdum. Bakışlarımın donuklaştığını, zihnimde açılan kocaman bir boşluktan anlıyordum. Düşüncelerim anında yok oldu, zifiri karanlık üzerine çöktü ve hislerimde onlara ayak uydururak ortadan kayboldum. Büyük bir boşluk her hücremi yok ederken gözlerimi kırpıştırdım, hayat durmuş gibiydi.

Araba hafif bir frenle durmasıyla dalgın bakışlarım etrafta dolandı, benzin istasyonunda durmuştuk. Benzini alan, markete uğrayan ya da arabasını yıkayan insanlara bakındım, işini bitiren aceleyle ayrılıyor ve yoluna devam ediyordu.

Yek, arkasını dönerek benimle göz teması kurdu. "Bir ihtiyacın var mı?" Yavaş yavaş başımı iki yana salladım. "Elini, yüzünü yıkamak ister misin?"

"İyiyim böyle." dedim, kuru bir sesle. Başını salladı ve kapıyı açıp arabadan indi. Bakışlarım onun üzerine sabitlemişti; kapıyı kapattı, üzerini düzeltti ve lavaboların olduğu yere doğru ilerledi. İçeriye girene kadar tepkisiz bir şekilde gidişini izledim.

Hangi ara indiğini anlamadığım Mir, hızlı bir şekilde arabaya binerek şöför koltuğunda yerini aldı. Yek'in kaybolduğu kapıda takılı kalan gözlerim bu sefer Mir'in üzerine sabitlenmesiyle göz göze geldik. Usulca kaşlarım havaya kalksa da o tepkisiz bir şekilde kalmaya devam etti.

"Senin suskun olman daha güzelmiş." demesiyle kendimi tutamayıp ufak bir tebessüm ettim.

"Kafanı şişiren birisi yok, tabii."

Yavaş yavaş başını salladı. "Aynen öyle, bu formunu hep koruyabilir misin?"

"Bakarız." dedim, tekrar mimiksiz bir ifadeye bürünürken.

Tüm vücuduyla bana doğru döndü. O an, mavi gözlerinde bir duygu yakaladım, şefkat. Ufak bir tebessüm etse de bu o kadar anlık ve geçiciydi ki sabit kalmasıyla beraber hepsi yok oldu, tüm duygular ve mimikler ortadan kayboldu. Çokta takılmadım, Mir böyleydi; soğuk ve katı kuralları olan birisi.

"Teselli konuşmalarını sevmem," dedi, düz bir sesle. "Ama dünyanın düzeni için ölümler ve doğumlar olmalı."

Gözlerim, gözlerine sabitlendi. Bir süre sessizce bakıştık. İkimizde gözlerimizi ayırmazken söylediği cümle birkaç kere zihnimde yankılandı. Tuhaftı. Kim olsa saçma teselli cümleleri kurar, umut dolu sözler ederdi sanki tek ihtiyacım olan buymuş gibi. Kimse anlamak istemez, kalıp cümleler kurar ve iki göz yaşından sonra ortadan kaybolurdu fakat karşımdaki adam öyle değildi, gözlerinde gizlediği bir şey vardı. Bir anlayış. Bir şefkat.

Şehrin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin